Şefkat- Zorlayıcı duygu ve durumlarla yaşayabilme sanatı
Bir düşünün. Hayatınızdaki en sevdiğiniz insanı kaybetmişsiniz. Sadece günler sonra bir diğerini hastaneye yatırmışsınız. Hastanede bitkin, yalnız ve yaralı bir çocuğa dönerek ona refakat ederken, süreç boyunca size verilen tüm izninizin tamamını tükettiğiniz işinize artık geri dönme vaktiniz gelmiş. Hayatın devam etmek zorunda olduğu gerçeğiyle yüzleşerek işe adım attığınız üçüncü gün, durumunuz bilinmesine rağmen, koltuğunda ikibüklüm çalışmayı kabullendiğiniz hastane odasından, yokluğunuzdaki tüm dönemi analiz ettirecek kadar detaylı ve beyninizi yormanız gereken bir iş önceliklendiriliyor.
Öfkeyle, içinize ağlayarak tamam diyorsunuz. Bununla birlikte kendinize yüklendikçe yükleniyor, her şeye rağmen elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorsunuz, çünkü yokuş aşağı gittiğiniz böyle bir kayıp döneminde bir de işinizi kaybederseniz bunu kaldıramayacağınızı düşünüyorsunuz.
Onların size gösterdikleri süreli, üzeri örtülü, göstermelik şefkat, sizin kendinize gösteremediğiniz şefkatle son buluyor. İnsan olduğunuzu, hayır diyebileceğinizi, olayları bazen akışına bırakabileceğinizi hatta hata yapabileceğinizi görmeden, kendinize yüklendikçe, ‘siz önce kendinize merhamet etmediğiniz sürece’ size merhamet etmekte pek de hevesli olmayan hayatın acımasız yüzüyle tokalaşıyorsunuz. Örneklendirdiğim benim hikayemden bir kesit olabilir ama biliyorum ki hepimizin hayatında kendini şöyle bir kenara bırakıverdiği, kendine bir robot, bir uzaylı, bir süper kahraman muamelesi yaptığı sayısız örnek durum var. Başkalarına benzer durumlarda gösterdiğimiz anlayışın, empatinin, şefkatin yarısını bile kendimize göstermiyor, sıra bize geldiğinde kendimizi kaba bir dille yargılayıp suçlamaya hazır bekliyoruz. Acımızı anlamak yerine onu görmezden gelmeyi güçlü olmak zannediyoruz ve çok fazla yanılıyoruz.
Şefkat, acı çekmenin doğasını görme kapasitesi
Özşefkat denilen ve bizim teoride dillendirip pratikte zayıf kaldığımız kavram, MEF Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü Öğretim Üyesi ve Bölüm Başkanı Doç. Dr. Zümra Atalay’ın “Şefkat” adlı kitabında detaylı olarak anlatılıyor. Kitapta neden kendimize gerektiği kadar şefkat gösteremiyoruz, zor durumlarda bu kavramı nasıl hayatımıza dahil edebiliriz, eleştirel düşünceleri nasıl etkisiz hale getirebiliriz, kökeni 2500 yıl öncesine dayanan Budist öğretilerden dünya çapında bilimsel psikolojik araştırmalara kadar pek çok örnekle birlikte aktarılıyor.
Kitaba göre, şefkat, her şeyden önce acı çekmenin doğasını görebilme kapasitesi. Kişinin zayıf anlarında kendini anlaması, acısını görmesi, çok zorlu zamanlarında kendine yüklenmemesi, olası hata ve yetersizliklerinin insan olmasının bir parçası olduğunu bilerek kendine sarılması, en basit ifadeyle özşefkatin tanımı. Yargılamadan nezaketle yaklaşarak benzer acıları yaşayan milyonlarca insandan biri olduğumuzu bilmek. Anksiyeteyi, depresyonu, ‘düşünsel geviş getirmek’ olarak tanımlanan ve bir düşünceyi zihinde tekrar tekrar kurgulamak olan ruminasyonu da azalttığı kanıtlanan özşefkat, size ‘sizle aynı acıyı bir dostunuz yaşadığında ona gerçekten ne derdiniz, nasıl yaklaşırdınız?’ sorusunu her seferinde sormanızı, kendinize de aynı şekilde yaklaşabileceğinizi gösteriyor.
Neden kendimize şefkat gösteremiyoruz?
Kitaba göre, günümüz yaşamı, fazlasıyla yarışmacı, hep en iyiye sahip olmayı özendiriyor. Hayatımızın büyük bir kısmını sürekli değerlendirilip yargılanacağımız bir başarılar piramidine tırmanmaya adıyoruz. Ebeveynlerimizin, öğretmenlerimizin, başkalarının seslerini içselleştiriyoruz. Çoğumuz yorgunken dinlenmiyor, uyku, yemek ve egzersiz gibi temel ihtiyaçlarımızı ihmal edip kendimizi sürekli zorluyoruz. Kendi kapasitemizden daha fazlası olmayı beklemek bizi daha endişeli hale getiriyor, çünkü her şey yolunda iken de bu standardı koruma gibi daha büyük bir sorumluluğun altına giriyoruz. Bu yarışmacı toplumda şefkat zayıflıkmış, kendimize şefkat göstermek ise bir zaman kaybıymış gibi görülüyor.
Özeleştiri ve yargılamanın tembelliği ve rahatlığı önlediğine inanıyoruz. Kendimizi disipline etmek ve sorumluluklarımızı farketmek için kendimizi acımasızca yargılamak ise, bizi daha depresif, üzgün ve yalnız hissetmeye meyilli yapıyor ve özünde bunun bizi geliştirici bir yanı bulunmuyor. Mükemmeliyetçi kişiler kendilerine karşı daha az şefkatli. Özşefkatli kişilerse kendileri için yüksek hedefler koyup onlara ulaşmak için çaba sarfetseler de hedefledikleri her şeyin gerçekleşmeme ihtimalini bilip kabul edebiliyor.
Üzücü olsa da, çoğumuz özellikle çocukluk döneminde hata yapmamamız gerektiği, eğer bir hata yapmışsak bunun kendi dikkatsizlik ve özensizliğimizden kaynaklandığı mesajını alıyorsak, kendimize iyi davranmamamız gerektiğine inanıyoruz. Tıpkı sokakta dayak yiyen çocuğun ağlayarak eve geldiğinde bir de anne-babasından zorbalık görmesinde olduğu gibi. Kendini yargılama ve utanç, reddedilmeye karşı duyduğumuz hassasiyet, özşefkatin çıkmasına engel oluyor. Ailelerinden yeterli desteği alarak dünyanın güvenilir bir yer olduğuna inanarak büyüyen çocuklar, özşefkati verebilirken, tersi durumdaki çocuklar güvenmemeyi öğrendiklerinden bu onların yakın ilişki geliştirme kabiliyetlerini etkiliyor. Örneğin, kendilerine karşı şefkatli olmayan kişilerin diğerlerine göre daha eleştirel bir anneye sahip olduklarını söyleyebiliyoruz.
Şefkat üzerine bazı notlar…
Şefkati hayatımıza dahil etmeye pek çok farklı açıdan yaklaşan kitaptaki çözüm önerilerini, bilimsel formülleri ve medidatif yöntemleri okuyucusuna bırakırken, düşünce açısının iyi geleceğine inandığım kitaptan notları ise şöyle aktarabilirim…
*Acı veren duygulardan kaçınmak ve onları yok saymak, şefkatin önündeki ilk engel. Başlarda kaçınsak ve uzak dursak da, acıya karşı bir kabul geliştirme sürecinden geçiyoruz. Ama acıyla savaşmak yerine onu anlamayı seçmemiz gerekiyor. Kitapta şöyle bir benzetme yapılmış: Yaşamdaki acılar bir bardak suyun içindeki kum gibidir. Eğer onu oradan çıkarmaya çalışırsanız, kumla savaşırken suyun daha da bulandığını görürsünüz. Kısa bir süre için de olsa akışı görmek ve zihnimizin berraklaşmasını sağlamamız önemli.
* İyi haber, yaşamımızın ilk döneminde nasıl bir muamele görmüş olursak olalım, bu bizim kaderimiz değil. Çocukluğunda güvensiz bağlanma geliştirmiş bir kişi, yetişkin yaşamda güvenebileceği birini bulmayı başarabilir, duygusal partneri sayesinde önemsenmeye değer biri olduğunu görerek yeniden güvenli bağlanabilir, çok doğru bir terapistle çalışabilir ve bir gün tüm dış araçlara bağlı kalmaksızın gücünü kendi kaynaklarından sağlayabilir.
*Yaşama dair beklentilerimizle, onlarla özdeşleşmeden, esnek ve dengeli bir ilişki kurmak önemli. Yaşamın nasıl olması gerektiğine saplanmadan, istediğimiz şeye sıkı sıkıya tutunmamak ama aynı zamanda da ondan kaçınmamak, bağımlı hale gelmemeye giden yol.
*Belirsizliğe tahammül edemiyoruz. Belki de ortadan kaldırabileceğimiz belirsizlik değil, tahammülsüzlüktür.
Belirsizliğin evrenselliğini, kimi zaman onun üzerindeki kontrolümüzün güçsüzlüğünü ve yaşamdaki değişimin sürekliliğini farketmemiz, tahammülü getirebiliyor. Çünkü farketmemiz gerekiyor ki, geçmişte üzüldüğümüz bir konu, bugün gündemimizde değil, gelecekteki bir beklentimize bugün kavuşamamış durumdayız veya geçen hafta aldığımız kararları bu hafta değiştirmişiz… Değişimi bu şekilde izlediğimizde, her şeyi mükemmel biçimde kontrol etme çabamız anlamını yitiriyor.
Veronica Shooffstall/ Bir süre sonra
Bir süre sonra, bir eli tutmakla, bir ruhu zincirlemek arasındaki ince farkı öğrenirsin,
Ve aşkın yaşlanmak, birlikte olmanın da güvende olmak anlamına gelmediğini öğrenirsin,
Ve öpücüklerin sözleşme, ve hediyelerin de vaat olmadığını öğrenmeye başlarsın,
Yenilgileri başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın, bir çocuğun üzüntüsü ile değil, bir yetişkinin zerafeti ile…
Ve her şeyi bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin, çünkü yarın ile ilgili her şey belirsizdir,
Bir süre sonra güneş ışığının yakıcı olduğunu öğrenirsin eğer fazla maruz kalırsan,
Bu yüzden başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden kendi bahçeni yarat ve kendi ruhunu kendin süsle,
Ve göreceksin ki dayanıklısın, ve kuvvetlisin ve değerlisin.
Yazar: Nihal Yuvacan