Ruhumuza iyi gelecek 2 psikolojik kitap
‘Kendini erteleyen insan’ tanımı size de bir yerlerden tanıdık geliyor mu?
Günümüz yaşamının karmaşıklığı, iş hayatının yoğunluğu, dış sesler, başkalarının beklentileri ve sorumluluklarımız derken, hep bir yerlere yetişmeye çalışırken buluyoruz kendimizi. Başarı kazanmak, onaylanmak, takdir edilmek hatta sevilmek güdüleriyle kapasitemizin üzerinde bir çaba sarfederken, fotoğrafta farkında olmayarak atladığımız yegane kare kendimiz oluyoruz. ‘Kendini erteleyen’ insanlara dönüşüyoruz. Oysa tüm psikolojik ve spritüel öğretiler bize önce kendimizi tanımamızı, bilmemizi, öz değerimizi kendimize öncelikle kendimizin teslim etmesi gereğini ortaya koyar. Bu yolda kendimizi yargılamadan anlamaya, şefkat göstermeye, sınırlarımızı çizmeye, gerektiği zaman hayır demeye ve gerektiğinde affedici olmaya ihtiyacımız var. Kendimizi daha fazla ertelemeden fotoğrafa yeniden dahil edebilmemiz için gerekli olan adımları içeren 2 psikolojik kitabı yakından inceleyelim…
1- Müthiş Psikoloji- ‘Hayır Diyebilme Sanatı’
Psikolog ve psikiyatristlerden oluşan Müthiş Psikoloji ekibi tarafından yazılan ‘Hayır Diyebilme Sanatı’, günlük hayatımızda sınırlarımızı bilinçli veya bilinçdışı şekilde neden koruyamadığımıza ışık tutuyor ve kitapta deniyor ki ‘Sınırlarınız kadar özgürsünüz’. Eğer yaşamınızın ipleri başkalarının elindeymiş gibi hissediyorsanız ve sanki herkes sizi iplerinizden çekiştirerek oradan oraya savuruyorsa, hayır demeye başlamanızın vakti gelmiş demektir. Kitap bu noktada, sınırlarınızı sağlıklı biçimde nasıl çizebileceğinizi ve kişisel özgürlük alanınızı yeniden nasıl inşa edebileceğinizi gösteriyor.
Belki siz annenize hayır diyemediğiniz için bir evlilik yaptınız, babanızın hayalini yıkmamak için onun istediği mesleği seçtiniz, yalnız kalmaktan korktuğunuz için hayatınızdaki kişinin her dediğine evet dediniz, o üzülmesin diye onun istediği alışverişi yaptınız ve böylece hayatınız dört bir yanından kuşatıldı… Hem kültürel olarak hem de toplumsal alışkanlıklarla ancak uyumlu olursak kabul edilebileceğimize yönlendirildik. Mizah yazarı Josh Billings, “Bir hayatın yarısı çok hızlı evet demekle, diğer yarısı da zamanında hayır diyememekle geçiyor” der. Sevilmeme, kaybetme ve reddedilme korkularıyla hayır diyemediğimizi ortaya koyan kitap, bizi bu konuda bazı gerçeklerle de yüzleştiriyor. Buna göre, daha çok sevilme isteğiyle evet diyerek herkesi memnun etme çabasına girenler, varlık ve benlik sınırlarını kendi elleriyle ihlal ettiği için tam tersine flulaşmaya, hatta giderek buharlaşmaya, karakter erozyonuna sürüklenmeye başlıyor ve finalde yalnız kalıyorlar. Oysa sizin kendiniz olmanız eğer başka insanlarca kabul edilmiyorsa, bu insanların belki zaten gitmeleri gerekiyordur.
Sınırlarınızı hatırlatmanız suçlu olduğunuz anlamına gelmiyor
Hayır demek için şablonlardan ve otomatik düşüncelerden kurtulmamız gerektiğine işaret eden kitapta, önceliklerimizi belirlemenin ve zaman yönetimi yapmamızın önemi vurgulanıyor. Buna göre, kimin, hangi şeyleri kontrolünüz dışında sizden çaldığını tespit etmenizi sağlayan yöntem, önceliklerinizin, size keyif veren şeylerin bir listesini çıkarmak ve bunu yaparken işgal altındaki yerleri keşfetmek. Zamanınızdan, duygularınızdan ve kendi kişilik özelliklerinizden bir şeyleri alıp götüren tüm kişiler, sizi işgal ediyor demektir. ‘Uygun zamanda, uygun insanlarla, uygun eylemler’ mottosuyla zamanı yönetmek, olumsuz tepkilerle karşılaşmaya hazır olmak, neden hayır dediğinizi kibar bir dille, dürüst ve net bir biçimde açıklamak, zorlandığınız bir durumda zaman istemek, hayır dediğiniz kişiye uygun yeni bir alternatif önermek gibi pek çok adım, kitapta hayır diyebilmenizi kolaylaştıran tüyolar arasında yer alıyor. Kitapta yer alan şu ifade ise her şeyi özetler nitelikte: “Aynaya bakın ve iyice emin olun: Siz ne kanatları eksik bir melek, ne de bir süper kahramansınız. Yapabileceklerinizin ve yetebileceklerinizin bir sınırı var. Bu sınırları hatırlatmanız, sizin suçlu olduğunuz anlamına gelmiyor.”
2- Affetmek üzerine
Affetmek, gerçekten haklı olan taraftaysak ve üstelik karşımızdaki kişi durumdan suçluluk duymuyor, özür de dilemiyorsa, sanıyoruz hayatta çıkabileceğimiz en karmaşık psikolojik yolculuklardan biri… Affedemediğimiz zaman, aslında gizli bir öfkeyle acıyı içimizde canlı tutuyoruz ve bu da biz farketmeden kendi enerjimizden götürüyor. Affedemediklerimizi tıpkı bir yük gibi sırtımızda taşıyoruz ve konunun muhattabından çok kendimize zarar veriyoruz. Psikiyatr Edward M. Hallowal’in yazdığı ‘Affetmek Üzerine’ adlı kitabı, bize affetmenin gerçek anlamı ve bize kazandırdıkları üzerine düşünmeye yöneltiyor. Hem kendimizi, hem de başkalarını nasıl affedebiliriz? Kitap, bu sorunun yanıtları konusunda bize rehberlik ediyor.
Affetmek zor görünse de bizi yüklerden kurtarıyor
Hallowal’a göre affetmek, bize bir tokat atana diğer yanağımızı uzatmak veya kendinizi savunmayıp onun yaptıklarına göz yummak anlamına gelmiyor. Bununla birlikte size soruyor: “Çektiğin acının neye dönüşmesini istiyorsun?” Bir kine, savaşa, bitmeyen bir anlaşmazlığa mı dönüşsün, yoksa barışla daha olumlu bir şeye mi? Acının daha çok acıya dönüşmesi, affedemediğimiz zaman gerçekleşiyor. Sorunuzun asıl cevabı ise içinizde gizli. Yani aslında siz de özünde sadece iyileşmek istiyorsunuz. Kendinizdeki ve diğer insanlardaki en iyi özellikleri aramayı denediğinizde ise, affedebilmek için bir adım atmış oluyorsunuz. Affedemediğiniz konuyu tek başına içinizde daha çok büyüteceğiniz için bir diğer çözüm de güvendiğiniz birkaç kişiyle konuyu paylaşmanız olarak ifade ediliyor. Sizi inciten kişiyi ve onu bu noktaya getiren koşulları empati yaparak anlamaya çalışmak da bu noktada çok önemli. Affederek öfkeyi beslememeniz ve onun esiri olmamanız ise kendinizi bu hislerden özgürleştirmenizi sağlıyor. Yani çok haklı olsanız bile, eğer içinizdeki öfke ve dargınlıkla başedemiyorsanız, buna affetmek yoluyla bir çözüm bulmanız, haklı olarak kalma arzunuzdan daha tatminkar sonuçlar katıyor. Bu açıdan affetmek aslında kendinize verdiğiniz bir hediye oluyor. Kendini affetmenin önemine de değinilen kitap, buna giden düşünme mekanizmalarını, örneklerle birlikte açıklıyor.
“Başka bir insanın yaptığı bir şeyin sisteminizi zehirlemesine izin vermeyin. Size ulaşmasını engelleyin. Kişisel olarak almayın ve olayları kişiselleştirmeyin. Öfkeli olduğunuzu kabul ederek bunu ertelemeyin ve her şeyi kontrol edemeyeceğinizin farkında olun” gibi önermelerin ortaya koyulduğu kitapta, “Geçmişi, kızgın kalmaya devam ederek değiştiremeyeceğinize inanırsanız kendinize çok yardımınız dokunur” deniyor…
Yazar: Nihal Yuvacan
Mabel Blog’ta 4 Mart 2020 tarihinde yayınlanan yazımdır.