İçtenlik üzerine

Okuyacağınız bu yazının hemen sonunda yer verdiğim satırlar, birbirine yabancı insanların aynı acıda nasıl buluşabildiklerini gösterdiği için çok değerli.
Web sitemde bugüne kadar yazdıklarımın birilerine ulaşmasını, onların okuduklarında kendilerinden bir şeyler bulmalarını, birilerine ışık olmayı hep istedim ama en nihayetinde çok az kişiye ulaştıklarını düşündüğüm için, yazma hikayem, kendi içimi döktüğüm, tamamen kendi merak ettiğim konulara eğildiğim ve dünyanın sormadığı sorulara cevaplar verdiğim, iddiasız bir şekilde sürdü.
Sonra 3 gün önce spam’e düştüğü için görmediğim, sonra tesadüfen mail temizliği yaparken bu satırlarla karşılaştım. Kendisinden izin alarak ve ismini geçirmemek kaydıyla, bu satırları paylaşmak ve bende uyandırdığı duygular hakkında yazmak istedim.
Birinin hayatına –eğer böyle başkaları varsa birilerinin hayatına- farkında olmadan dokunduğum, bilmeden dert ortağı olduğum, hatta ifade edildiği şekilde şifa olduğumu okumak, kalbimi öyle bir yerinden yakaladı ki, pek çok satırında gözümden yaşların dökülmesine engel olamadım.
Bana yazan okur, benimle benzer yollardan geçmiş hemcinsim, benim ruh kardeşi olduğunu hissederken ve bunu benim de bilmem için en güzel kelimeleri itinayla seçerken, bu içtenliğin ne kadar güzel olduğunu düşündüm.
‘İçtenlik’, bugün bizim mumla aradığımız, tüm dostlukları, aşkları, aile bağlarını, evlilikleri, hatta iş hayatını bile yöneten ne kadar temel bir değer. Sizi bilmiyorum ama zaman beni o kadar keskinleştirdi ki, içten olmadığını anladığım herkesi, kapımın dışında tereddütsüz bırakıyorum bugün. Bugün içten, olduğu gibi, en ufak bir sinsilik beslemeyen, çıkarsız yaklaşan, gerçekten samimiyetle davranan insan sayısı öylesine az ki, insanlar kendilerini öyle bir azalttılar ki, böyle günün birinde çat diye mailimde, üstelik tanımadığım birinden görmek beni çok duygulandırdı.
İnsanların hayali bir terazileri olduğunu düşünün. Terazinin bir ucunda kendi çıkarları, kendi planları, ihtiyaçları, idealleri var; terazinin diğer ucunda da sizin hayatınız, gücünüz, hayalleriniz, ihtiyaçlarınız… Dostluk terazisinde denge, insanların sizin kefenizden sürekli almak üzerine planlar yaptığını farkettiğinizde bozuluyor. Hatta öyle bir had aşımı günü geliyor ki, terazinin var oluş sebebi onlarmış da, sizin onların kefesine koymanız zaten görevinizmiş gibi oluyor. İşte bu terazinin başından beri dostlukla alakalı olmadığını anladığınız o gün, her şeye uyandığınız ve aptal olmadığınızı gösterdiğiniz o gün, ağırlığınızı kendi tarafınıza koyup, ‘içtenliği’ nerede bulursanız sadece oraya dükkan açıyorsunuz.
Zaman her şeyi biraz daha netleştirdi benim için, tüm griler ya beyaza, ya siyaha döndü. Kötüye, iyi niyetli olmayana, çıkarcılığa ve nankörlüğe asla tahammül gücüm yok. Annemle babam hayattayken bazı şeyler, ilginçtir, daha çok alttan alınabilir gelirdi. Varlıkları manevi bir korunak gibi geldiğinden midir, yoksa onlar hayattayken gerçek kötülüklerden henüz tam anlamıyla haberdar olmadığımızdan mı bilinmez, şimdi dimdik bir duvar gibi, tek başına daha çok savunmak zorunda hissediyorum kalemi. Kimse arkamda kimse olmadığını zannetmesin, eşimin benim için yeri çok ayrı, fakat tek başına insan ne kadar güçlü olursa, ne kadar dik durursa, o kadar fazla adım atıyor.
Sınırlarımızı çizmek ve o sınırları korumak, hayat boyu en büyük sınavımız. İyi niyetle veya kurnazca, alenen veya gizli, aileden veya yabancıdan, her nasıl ve kimden gelirse gelsin. Sınırını çizmek, hakkına sahip çıkmak, aklını korumak, gerektiğinde had bildirmek en büyük güç. Sınırlarınıza, mutluluğunuza ve hayatınıza sahip çıkın. Çünkü kimse onları sizin yerinize korumayacak.
Bir de hayatın yükünü birlikte hafifleteceğiniz sevgiliniz, eşiniz, dostunuz, kediniz, köpeğiniz, her kim varsa size gerçekten iyi gelen, sadece onunla/onlarla yolunuza devam etmek, tek gereken şey. Gerisi boş insan, boş laf, gereksiz yazılar, zaman kaybı ve düşünce israfı oluyor.
İçtenlikten yola çıkıp bunun eksikliğinin insanları nereye getirdiğine ve içtenliğin varlığının ne kadar anlamlı olduğuna biraz olsun değinmek ve bu güzel okura yazılarımı takip ettiği bu yerden ikinci kez teşekkür etmek istedim.
Babalar Günü geliyor. Anneler ve Babalar Günleri akın akın gelmeye devam edecek üzerimize. Bu değişmeyecek. Güzel okurum, kaybetmiş her dostum, gel seninle el sıkışalım bu konuda. Yalnız değiliz, kalplerimiz bir. O özel günler geldiğinde bu yazı altında buluşalım, aynı şeyleri hissettiğimizi anlatan yazılar altında toplanalım ya da sessiz dualarda. Kayıp çocuklar ülkesinin göçebe yetişkinleri olarak bayrağımızı en sevdiklerimizin yanına dikelim, onlara sarılalım. Ve birlikte o güzel ruhlar diyarına, biraz çaresizce, biraz umutla, sevgilerimizi gönderelim.