Babama mektup
“Boşverin, biz kendimize bakalım”
Babam bizi özellikle annemden sonra üzgün görmeye tahammül edemediği için çokça söylerdi bu cümleyi. Herhangi birinin yaptığı bir haksızlığı biraz anlatacak olalım, beklenen söz gelirdi: “Ne yaparsalar yapsınlar, biz kendi keyfimize bakalım”
O günlerde anlayamazdım. Babamsa detaylarda hiç boğulmazdı. O öyle mi demiş, sonra onu mu yapmış. Daha anlattığım ilk olayda babam durumu anlamış, anlattığım kişiye notunu vermiş, onu, anlatacağım diğer gerekçeleri dinlemeden çoktan ‘kafaya takılmayacaklar’ sınıfına sokmuş olurdu. Şöyle devam ederdi:
“Sen ne yaparsan yap, o samimiyetsiz insanlar bir yerlerden çıkacak, ama onları sen iki sözünle adam edemezsin, onları ancak hayat adam eder. Bırak kendileri yaşayarak görsünler, bırak senin anlamadığını, hiçbir şey çakmadığını zannetsinler, bırak ne düşünürlerse düşünsünler, sen kendi yaşamına odaklan”…
Babam haklıydı. Seço’yu da bazen babama benzetiyorum. Eğer birbirlerini tanıma şansları olsaydı, eminim ikisi de sağduyusu güçlü, komik ve tatlı iki yetişkin olarak rakılarını tokuştururken beni konuşup gülerlerdi.
Babacım, böyle uluorta bir giriş yaptım yazıma, ama biraz da planlamadan, kalemimden geldiği gibi anlatmayı seçtim bu kez. Buraları merak edersen, insanlar, olaylar, durumlar her geçen zaman değişiyor, fakat yokluğunun 3’üncü yılında değişmeyen 3 şey var.
Size olan özlemim ve sevgim, hayatla mücadele gücüm ve kurduğum ailemdeki mutluluğum. Bu üçünden güç alarak devam ediyorum hayatıma. Sağlıklıyız, çok şükür iyiyiz. Kimseye muhtaç değiliz. Daha güzel bir gelecek için birlikte çalışıyoruz, bir sürü hayalimiz var, bunlar için birbirimizden güç alıyoruz. Sevgimizin tüm zorlukları elinin tersiyle itebildiği bir evrende, şarkıdaki gibi en güzel halimizle yaşayıp gidiyoruz.
Küçükken her şeyin giderek daha güzel olacağını zannettiğim bir hayat vardı. Ben genel olarak iyimserdim, güzel şeyleri hakettiğimiz için, iyi olduğumuz için hep iyi şeyler olacaktı bana göre. Hatta bunları düşünerek acayip heyecan duyardım. Kötü insanlarla bile konuşarak her şeyi çözebilirdik. Annem ve babam çok çok çok yaşlı olduklarında, belki ölebilirlerdi, ama bunu düşünmemek lazımdı. Mavi gözlü insanlar, her yeri mavi görüyorlardı ve ezanı Allah kendi sesiyle okuyordu. Özetle küçükken ve hayat çok uzak bir yerlerde gibi dururken, saf bir kedi yavrusu olarak ortalıkta dolaşıyordum.
Bu sıralar okuduğum kitapta ise şöyle diyor: “Hayatın yukarı bir yolculuk, daha iyi bir yere çıkan bir merdiven olduğunu, her adımda bir öncekinden daha yükseğe ulaşacağımızı düşünmeye alışarak yetiştik. (Yazar beni kastediyor) Ama gerçek çok daha az kesindir: İnişler ve çıkışlar vardır; kesin olan tek şey değişmelerin olacağıdır.”
Ne kadar doğru diye düşündüm okurken. Hayat, Süper Mario gibi her ödülü kapıp, sürekli can kazanarak yolumuza devam ettiğimiz bir oyun değil. Bununla birlikte elbette hayat, sürekli can kaybederek çıkarıldığımız bir oyun da değil. Kazanmak ve kaybetmek hep birarada ama önemli olan her ikisinde de yanında kim olduğu. Ben bu açıdan çok şanslıyım.
Hayatın ise bir adaleti yok. Yaşayanların içinde yaşamayı haketmeyenler, ölenlerin içinde yaşaması gerekenlerle dolu bir dünya bu. Eğer bu hayatın bir adaleti olsaydı, hep iyiler kazanır, kötüler kaybederdi. Ara sıra buna içleniyorum ama henüz içlenmenin bir faydasını göremediğim için bu hayatı böyle olduğu gibi kabul etmeyi seçtim. Belki de hayatın beni kayırdığı yerleri de gördüğüm için, bir parça anlayış gösterdim diyelim.
Seni entübe etmeye götürürlerken sedyede gözlerin kapalı, zorlukla ve heceleyerek bize “Hiçbir şey için üzülmeyin” demiştin. Ben bu sözünü kimi zaman tutamasam da şu çok net ki artık hiçbir karanlıkta uzun süre kalmıyorum ve insanların karanlık taraflarıyla da eskisi gibi ilgilenmiyorum.
Galiba biraz daha büyüyorum, biraz daha boşverebiliyorum ve aslında sanırım bu yazı seninle bunu paylaşmak için.
Babasını aynı günlerde kaybeden bir arkadaşım, Arzu, bugün bana “Sımsıkı sarıldım kuzum” yazmış. Sevgiyle saran, öyle güzel insanlar var ki az ve öz, bunlar bize yetiyor babacım. Eksiğiz ama tamız. Yitiğiz ama gururluyuz. Senin babalığını yapma yeteneğinden uzak ama yaşamaya devam eden milyonlarca baba var yeryüzünde ve senin bizim hayatımızdan geçmiş olmanın gururuyla yaşamayı, sıradan bir babanın sıradan bir çocuğu olmaya her zaman tercih ederim.
Sizi, seni hatırlatıp, bol bol anlatmak, benim için yaşatmak demek. Ben sizin eksikliğinizle yaşamayı öğrenmeye çalışan bir çocuğum, tek başına hayata tutunmayı öğrenmiş, kendi alın teriyle kazanarak üreten, çok seven- çok sevilen, mutlu bir kadınım ve hayata her şeye rağmen dört elle sarılmış, güzelliklerini görmeye kendini açmış, bir hayali tükense diğerinin peşinden gidecek bir insanım. İçimdeki bu çocuk, bu kadın ve bu insanla, dimdik, benimle gurur duyacağın ve gözünün arkada kalmayacağı bir hayat yaşamaya çalışıyorum.
Umarım diğerleri gibi bu yazımı da seversin.
Seni çok seviyorum.