Kariyer yolunda siz hangi ayrımdasınız?
Fotoğraftaki 2 tabela, siz direksiyonu başka yöne kırdıkça karşınıza çıkıp duran hayatınızdaki yol ayrımlarındadır daima. İster kariyer, ister özel hayatınızda, yaşamınızın hangi döneminde olursanız olun, bu iki yoldan birini bilinçli veya bilinçsiz olarak seçersiniz. Sonra gittiğiniz yolda mutlu veya mutsuz devam ederken, yine çıkarlar karşınıza. Farklı şekillerde ama inatla sorar tabelalar: Sen mi, başkaları mı? Umutların mı, çaresizliğin mi? Ruh sağlığın mı, para mı? Hepsinin aynı yerde olabildiği bir şıkkı, hayat her zaman sunmadığı için bir seçim yaparsınız.
İşimizde mutsuz oldukça devam etmek, hem bizim kültürümüzden gelen bir ‘sebat etme’ ritüeli, hem ekonomik görünümden kaynaklı bir ‘yerini kaybetmeme’ savaşı. Ancak ne yazık ki, geçmişimizdeki şanssızlıklar ve muhtemel kaybedişlere bir de ‘başkalarının’ yorumları, soruları, yargıları eklenince, kalıplarla düşünmeye başlıyoruz. Başka bir alternatifimiz olmadığına inandırılıyoruz. “Kim mutlu ki?” “Hangi işyeri iyi ki?” “Çıksan ne yapabileceksin?” İç sesler, dış seslere karışırken, öğrene öğrene çaresizliği, o kalıplara kendimizi hapsediyoruz.
Julia Cameron, Sanatçının Yolu adlı kitabında, şöyle bir diyaloğa yer verir.
-İyi ama, doğru dürüst piyano çalmayı, oyuncu olmayı, resim yapmayı, düzgün bir oyun yazmayı öğreninceye kadar kaç yaşımda olacağımı biliyor musunuz?
-Evet… Hiçbir şey yapmadığınızda da olacağınız yaşta.
Başka bir yol olabileceğini anlamak için, içine hapsolduğunuz kalıptan çıkmanız gerekiyor. Çünkü bir başkası rayları yerine koymuyor veya yeni makaslar atmıyor yolunuza.
Bazen sırf yorum yapmış olmak için, bazen genel bir alışkanlıkla, bazen gerçekten durumu anlamadığı için, bazen tam tersi kendince bilgiçlik yapacak yeni bir alan keşfettiğinden, bazen küçümsediğinden, bazen de kendi cesaret edemediği o adımı sizin atabilmeniz endişesinden, bilinçsizce sizi kendisiyle aynı mutsuzluk karesinde görme isteğinden, insanlar yargılayarak veya üzerinde düşünmeden sizinle ilgili yorum yaparlar… Sizin gerçekte ne yaşadığınızı bilme gibi bir ihtiyaçları yoktur. Siz ise hem kendi içinizdeki seslere, hem de dışarıdaki tüm bu uğultulara karşı bir çeşit gizli mücadelede bulursunuz kendinizi.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kariyer Tasarımı ve Planlama Danışmanlığı Öğretim Görevlisi, Kariyer Koçu, Sistemsel Koçluk Programları Eğitmeni Altan Özen ile kariyer yolunda giderken makası hangi noktada, nasıl değiştirebileceğimizi, iç ve dış seslerle ilgili neler düşünmemiz gerektiğini konuştuk…
Sizi sürekli başka bir karaktere bürünmeye zorlayan bir işyerinde ne kadar varolabilirsiniz?
1-“Bu iş böyle gitmeyecek” dediğimiz nokta genellikle neresi oluyor?
İşten ayrılma kararımız, bireysel tercihlerle olduğu kadar son zamanlarda ağırlıkla mobbing kaynaklı da olabiliyor. Yeter dediğimiz bir nokta var ve o noktaya herkes farklı zamanlarda, farklı seviyelerde geliyor. Elbette ki insanların şartları da güvenceleri de birbirinden farklı veya güvence her zaman parasal değil, kimi zaman ‘bir şey olmasa da bir yolunu bulurum’ düşüncesi de bir güvencedir. Bu noktada kimi insan, çok umutsuz oluyor, koşullara, diğer insanların yorumlarına çok açık bir profil çiziyor. Tabii ki işsizlik gerçeği ve varsa sorumlu olduğu kişiler, doğal olarak onları kısıtlayabilir. Ancak her şeye rağmen, her ne olursa olsun, herkesin bir dur noktası oluyor. Bu iş böyle gitmeyecek dediği nokta, kendini göremediği, ‘bunu ne kadar daha devam ettirebileceğini hiç bilemediği nokta’. Siz yoksanız, aslında hiçbir şey yok, insan sonunda o noktaya geliyor.
İş hayatında neyseniz, aslında o sizin özel hayatınıza yansıyor. O yüzden orada çok farklı olmak, çok farklı bir karakter olmaya zorlanmak, çok sağlıklı olmayabilir. İş sizin çok farklı bir kişilikte davranmanızı zorunlu kılıyorsa, belki bu orada var olmamanız için bir işarettir, çünkü bunu uzun süre sürdüremezsiniz. Kurum kültürü, sizin kendi karakterinizi, yeteneklerinizi, tecrübenizi ortaya koymanıza izin verebildiği ölçüde siz kendinizi var edebilirsiniz. Kendini çok değiştirmeden, iş hayatının dayattığı kurallar içinde kendinden uzaklaşarak var olma çabasının olmadığı bir seçenektir bu.
Biz kendimizi geri plana attıkça, B planımız olsa da farketmiyor
2-Kişiler başka bir yol yaratma imkanları olsa bile bazen hareket edemiyor. Burada onları tutan nedir?
Aslında kişiler son raddeye kadar beklemelerine gerek olmadığına sonradan idrak ediyor ancak süreç içinde şartlarından da dolayı son ana kadar durumu zorluyor. Bu süreçte “Bir şey yapamam, bundan başka bir seçeneğim yok” diyerek kendimizi çaresiz hissediyoruz. Negatife çok adapte hale geliyoruz. Her şeye rağmen seçenekler mutlaka var, bunu bilmemiz lazım. Bunu pembe bir yerden bakarak söylemiyorum, gerçekten görebilme noktasına gelemiyoruz, kendimizi çok kapatıyoruz. Geçmişteki şansızlıklarımız, travmalarımız birbirine ekleniyor, onların izleri bizim harekete geçmemizi engelliyor. Hareket edemiyoruz, çünkü bir yandan da güvenli orası, risk yok. Daha doğrusu en azından tanımadığımız, göremediğimiz bir risk yok, fakat bu da bir yanılgı.
Kişiler, mutsuz oldukları işyerlerine alternatif bir B planı geliştirebileceklerini bilseler bile, gelirlerini, konumlarını, toplumdaki statülerini kaybetmek istemiyor. Çalıştıkları o işyerinde değer görmüyor bile olsalar, bu uğurda sağlıklarını bile kaybetseler, statülerini koruyarak dışarıya karşı kendilerini değerli gösterebiliyorlar. Başka kişilerin gözündeki yerleri, kendisinden beklenenler, yani aslında kendi sağlığından ötede kendi dışındaki her şeyi daha fazla önemsemelerinin, zihinde fazlaca kalmalarının bir sonucu. Bu durumda kişi ya yaşadığı olaylara olan kişisel algısını değiştirerek orada kalmayı seçecek ya da durumu sonlandırarak ayrılacaktır. Fakat hiçbir şey yapmamayı seçer ve profesyonel bir destek almazsa kişi belli bir noktada depresyona girecektir.
Niye sürekli idare ederek yaşayalım ve başka bir ihtimal olup olmayacağını sorgulamayalım?
3-Peki bu noktada nasıl düşünürsek kaygı sürecinden çıkarız?
Kişilerin son noktaya gelmeden, kendilerine bakıp, “Şu an ben ne yaşıyorum, yaşadığım şeyden ne kadar memnunum veya değilim, olmak istediğim şeye ne kadar uzağım?” gibi soruları sorması lazım. Eğer dış seslere açıksa kişi, zaten sağlıklı kararlar alamayacaktır. ‘Kendimi kaybetmemem gerekiyor’ noktasına gelince bu ayrılma kararını alıyoruz. O kadar çok sabrediyoruz ki o bu öğretilerle, kötüye gittiğimizi görmüyoruz. Toparlanması güç noktalara geldiğimizde SOS verip ne yapacağımızı düşünüyoruz ancak o noktada da sağlıklı düşünemediğimiz için yeni alternatifler yaratacak gücü kendimizde bulamıyoruz. Kişiler psikolojileri bozulduğunda, o işin içerisinde sürüklenirken, bir terapist desteğiyle amacına odaklanabilir. Bunu yapmazsa, gerçekten ne istediğini görmek için dipten kafasını çıkaramaz. Çok kalıplarla düşünüyoruz. Dışarıdan etki o kadar fazla ki.
Şunları da düşünmemiz gerekiyor: İş hayatımızda bir sıkışmışlık olduğunda, konunun depresyona gitmesine bile gerek yok, idare bile ediyor olsak, niye sürekli idare ederek yaşayalım ve başka bir ihtimal olup olmayacağını sorgulamayalım? Ne kadar yayılmış hayatımıza memnuniyetsizlik, enerjisizlik, sinmişlik, çaresizlik, mecburiyet hali? Bu hislerle sürekli yaşamaya gerçekten mecbur muyuz, bunu sormamız lazım. Sadece emeklilikte mutlu olacağını düşünerek yaşamak bizim için yeterli mi? Gerekirse bir süre risk alalım veya bunun için şartlarımız uygun değilse hemen işten ayrılmadan, belli bir süre -birkaç ay, 1 yıl, 2 yıl, ne ise- hedef koyarak gerekli adımları atmayı deneyelim. Sonsuza kadar böyle gidecek gibi düşünülmemeli.
Yeni bir yol yaratmamanın mazereti: ‘Zamansızlık’
4-Yeni bir plan üzerinde çalışırken kişiler neleri göz önüne almalı?
Yeni bir iş alanına hazırlık sürecine giren kişiler, mümkün olduğu kadar farklı ve yeni insanla konuşmalı, fikirlerini almalı, araştırmalı. Görüş açısını yenileyerek kalıplarından çıkmalı. Kendi işiyle bağlantılı veya bağlantılı olmayan, farklı pek çok seçeneğin olduğunu görecekler eğer araştırmaya başlarlarsa. Online eğitimler, kurslar, eşzamanlı yapılacak işler, ne bakmalı.
Bunları yürütürken kişiler güçleri elveriyorsa mevcut işlerini bırakabilir veya mevcut işlerine devam ederken araştırmalarını sürdürebilir. İşi bırakarak ilgi alanlarına zaman ayırma imkanı olmayabilir kişilerin. İşine devam ederken bu yeni alana hazırlık yapmak önemli. “Zamanım yok” demek, “Var olan işim tüm enerjimi alıyor” demek bu süreçte mümkündür. Ancak bu yeni alanın bize yeni bir enerji alanı yaratacağını ve ufak adımlarla bile kendimize bir kanal açabileceğimizi unutmayalım. Gerekirse bebek adımları atmak, günde 1 saatini o alanda bir çalışma yapmaya ayırmak, zaten zaman içinde büyüyen veya hızlanan bir iş alanı haline gelebilir bizim için. Biz biraz da haklı olarak, kendimizi bahanelere bırakıyoruz. Bir şeyi değiştirmek istiyorsak hareket etmemiz lazım. Ayrıca yeni seçenekte zannettiğinizden daha yüksek maaş da sağlayabilirsiniz, maaşım düşer kaygısı da aslında başka bir kalıp.
Yaştan bağımsız -ben her an bir şeyden memnun değilsem onu değiştirebilecek potansiyele sahibim- bunu hatırlamak gerekiyor. Değişime giden yollar evet halı kaplanmış olmayabilir ama yine de hiç gitmemiş, hiç denememiş olmaktan iyidir, çabalamış ve denemiş olmak.
Dış referanslı olmayın, kararlarınızla ilgili önce kendinizi ikna edin
5- Peki tüm bu süreçte negatiflikle, meraklı dış sesler ve acımasız iç seslerimizle nasıl mücadele ederiz?
-İşsizlik var, aman bir yere kıpırdama.. -Tek sende değil ki, herkes sıkıntılı… -Seninki de bir şey mi, ben nelerle uğraşıyorum?.. -Duymayıver, görmeyiver, idare et, başka bir alternatifin mi var… -Kim işinde mutlu ki, sen mutlu olacaksın?
Birileri sizinle ilgili yargılayıcı veya düşünmeden yorum yaparlar ve yorum yapmak için gerçekte ne yaşadığınızı bilme ihtiyacında olmazlar. Bu sesler zaman içinde öyle sık tekrarlanır ki, öğrenilmiş çaresizlik içinde gidip gelirsiniz. Bir süre sonra sizin de yanıtlarınız sürekli, “İmkansız, mümkün değil, olamaz, şanssızım” gibi negatif kelimeler olur. Evet imkansız olabilir ama ya değilse?- Böyle bir fırsat vermek lazım. Dikkat ederseniz bizim kültürümüzde de vardır, ‘sabretmek, sebat etmek’. Melankolik tarafımız, mevcut düzeni korumaya yönelik davranır. Sabır da önemlidir ancak nereye kadar olduğu mühim.
Kendi içimizdeki seslerin yanı sıra dışımızdaki sesler ve yorumlarla da mücadele ediyoruz. Ancak ‘duymayacağız’. Savunmatik olmak, işin aslını uzun uzun anlatmak enerji düşürücüdür. Sizi kararınızla ilgili yargılayan soru, içinizdeki ‘acaba’ya dokunduğu için, genelde kendinize söylemeye çalıştığınız şeyleri tekrarlarsınız. Yani savunma gibi açıklamalar yapmanız, aslında sizin kendinizi ikna etmeye ihtiyacınız olduğunu gösterir. Bu yüzden rahatsız olduğunuz konu üzerinde önce siz kendinizi ikna edin. Kendi içinizde konuyu halletmiş ve kararlı olduğunuz vakit, dış sesleri daha az duyar veya duyduğunuzda çok da etkilenmemeyi deneyimlersiniz. Yeni yolunuza dair, “Bir deneyeceğim” diyerek pozitif olmak, enerjiyi boşa yormamak, dış referanslı olmamak gerekiyor. Biz bir şey açıklamak zorunda hissediyoruz ama zorunda değiliz aslında. Bizim hayatımız ve kararlarımız.
6-Farklı alanlardan uzun yıllar sonra farklı mesleklere geçişler yaşanıyor. Verebileceğiniz örnekler neler?
İktisat okuyup farklı farklı alanlarda 5-6 yıl girişimci olarak çalıştıktan sonra muhasebecilik yapmaya başlayan bir danışanım, meslek hastalığı olan boyun ağrıları başlayınca yıllar sonra bir masöre gidiyor ve çok iyi gelince masaja merak salıyor. Önce uzun bir süre masaj eğitimi alıyor. Sonra da işinden ayrılıp –bu alana geçiş yapıyor, buna zaman içinde koçluğu ve pilates eğitmenliğini ekliyor. Başka bir örnek, çok erken yaşta işe başlayıp 30 yıl aynı yerde çalışan biri, şu anda koçluk yapıyor. Uzmanlık alanınızın yanında çeşitlendirme yapabilir, o uzmanlığı farklı alanlarda yapabilmek gibi varyasyonlara gidebilirsiniz. Özel sektörde çalışırken üniversitede ders verenler, ticari bir işi olup aynı zamanda kişisel gelişim alanında iş yapanlar gibi sayısız örnek vermek mümkün…
Röportaj: Nihal Yuvacan