Babam & hissettiklerim
Basitçe eğilip kalktıktan ve birkaç merdiven çıktıktan sonra bir yere dayanıp zorla nefes almaya çalışmak, çabucak hasta olmak ve hasta olduğunda geceleri uyuyamamak… Koah en basit tanımıyla bu.. Orta derecede koah hastası babam. Üşütmemesi gerektiği için dışarı pek çıkmıyor bu havalarda. İyi değilim biraz dediğinde üzülüyorum. Çünkü koah, hiçbir zaman iyileşebilicek bir hastalık değil. Günü kurtarırsınız, biraz idare edersiniz.. Biraz iyi bakarsanız daha kötüsü olmazsınız.. Sadece günü kurtaran, daha kötüsü olmamak için çalışan bir babam var kısaca.
Babam matrak bir adamdır, komiktir, şakacıdır ama her zaman hep çabuk sinirlenirdi.. Biz büyürken hep çok çalıştı. Turizmci olduğu için hiçbir pazar günümüz olmadı birlikte kahvaltı edebilelim.. Geç ve yorgun gelirdi ama hiçbir zaman sevgi eksikliği yaşamadık. Ben sessiz, utangaç ama hakkını gerektiğinde sonuna kadar savunan, inatçı bir çocuktum.. Annem bana kızdığında ‘Sarı inat’ diye söylenirdi.. ‘Yine damarı tuttu, bırak İsmail’ derdi.. Babamla tartışırdık, ben onu dinlemek istemezdim.. İçimden şöyle derdim, “haklıyım, neden haksızca söylediklerine tahammül edeyim ki?”.
Babam “Ben 10 cümle söylerim, sen sadece 1’ini alırsın, o senin hayatına kardır” demişti bir keresinde, belli etmemiştim ama haklıydı. Bugün insanları dinlemeyi becerebiliyorsam, bunu ona borçlu olduğumu düşünüyorum.
Küçükken sesimizi kayda alırmışız, kızkardeşimle.. Geçende eskilerden konuşuyorken ortaya çıktı ki, ben elimde mikrofon tutarak “Pekiii bu konuda ne düşünüyosunuuuuuzzz” diye uzatıyormuşum incecik sesimle.. Üniversite hayatı boyunca gazeteci olmayı hayal etmemiş bi insan olarak, küçükkenki bu heyecanım alkışlanmaya değermiş 🙂 Babam da vardı o kasetlerde, onu hatırlıyorum.. Beni, yani annemi 80 ihtilalinin haftasında pazar günü sokağa çıkma yasağı varken, askeri ciple hastaneye getirişini anlatır.. “Sokaklarda kimseler yoktu, ihtilal vardı tabii o zamanlar” diye başlar coşkuyla.. Bir de ekler: Hhep kızları olsun istermiş..
Büyürken babamın giderek daha duygusallaştığını farkediyorum.. Yaş aldıkça hassaslaştıklarını..
Bunları yazmaktan çok, birazdan yazacaklarımı ifade etmek için söze başlamıştım aslında.. Siz kendinizi o kadar sevmiyor olabilirsiniz.. Ama en azından size değer verenler için ‘iyi’ olmak zorundasınız.. Hani şu ‘önce kendin için’ klişeleri vardır ya.. Unutun onları.. Eğer bu dünyada sizi gerçekten seven ve önemseyen insanlar olduğuna inanıyorsanız, kendinizi unutsanız bile, o insanlar için kendinizi unutmaya hakkınız olmaz… Dik mi durucak gücünüz yok, kızınız için dik durmalısınız.. Kendinize her zamankinden çok mu yabancılaştınız, sevdiğiniz adam ya da kadın için tekrar aynaya bakmalısınız.. İşe gitmek her zamankinden mi zor geliyor, belki orada sizin desteğinize ihtiyaç duyan başka birilerini hatırlamalısınız..
Bırakabilmişliğin ukalağıyla değil, babası için üzülen bir çocuk olarak yazıyorum: Vazgeçmek zorunda olduğunuz şeyler çoğalmadan sigarayı bırakın.. En azından deneyin..
Yazar: Nihal Yuvacan