Üniversite tercihimiz nasıl olursa bizi mutlu eder?
Fotoğraftaki bu soruyu soran kişi, 23-29 Temmuz 2019 tarihleri arasında sürecek üniversite seçim maratonunda kendi hayaline koşmaya çalışan kızınız, oğlunuz veya bir yakınınız olabilir. Başarı tarifleri, kendi hayalleri ve ailelerinin beklentileri arasında gidip gelen gençlerin, ülkemizin eğitim ve çalışma ortamında en sağlıklı kararı almaya çalışırken belki de en çok kendilerini tanımaya ihtiyaç duydukları dönem, tercih dönemidir.
Heyecan, karmaşa, gel-gitler ve kimi zaman kaygılarla karşılanan bu dönem, eğer sağlıklı karar verilmezse, geleceğin mutsuz yetişkinlerinin de tohumlarını ekiyor aynı zamanda… Yeteri kadar para kazandırmayacağı öngörüsüyle yeteneklerini bir kenara bıraktırdığı gençlerden giderek daha mutsuz iş insanları yaratan sisteme, bir de kendi gerçekleştiremediği hayallerini çocukları üzerinden gerçekleştirme telaşına düşen aileleri eklediğimizde, henüz yolun başındaki gençlerin nasıl tıkandıklarına şahit oluyoruz.
Başarı, kimine göre en iyi üniversiteye girmek, kimine göre başkalarının en gözde bulduğu bir bölüme girmek, kimine göre ise puanının yettiği bir yeri tutturmak… Kariyer danışmanlığına göre ise esas başarının yolu buralardan geçmiyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kariyer Tasarımı ve Planlama Danışmanlığı Öğretim Görevlisi, Kariyer Koçu, Sistemsel Koçluk Programları Eğitmeni Altan Özen’e göre ise, başarı bir başkasının sizi nasıl tanımladığı değil, sizin kendinizi nasıl gördüğünüz ve bu şekilde nasıl mutlu olduğunuzla ilgili… Gençler bu zorlu süreçte nasıl karar almalı, aileler hangi davranış kalıplarından uzaklaşmalı, Altan Özen’le konuştuk…
En önemli soru: “Ben nasıl bir yaşam tarzı istiyorum?”
Tercih aşamasındaki gençler, kendilerine gerçekten hangi kritik soruları sormalı? Bu süreçte nasıl düşünmeli?
Öncelikle, karar aşamasındaki gençler, araştırmaya, soruşturmaya, iletişim kurmaya, insanlarla fikir alışverişinde bulunmaya kendilerini açmalı. Eğer bir kişi almaya açık değilse, etrafından ona gelen yönlendirmeler ve tavsiyeler üzerinde düşünmeye ve onları anlamlandırmaya da açık olmayacaktır. Bu yüzden bu süreçte en önemli rol, gençlerin kendisindedir.
Önce şu soruyu sormalılar: “Ben nasıl bir yaşam tarzı istiyorum?” Çünkü meslek dediğimiz şey bunu belirliyor. Girdiğimiz binalar, uğraştığımız işler, araç gereçler, kılık kıyafetler, okuduğumuz kitaplar ve kişilik tarzımız bile buna göre şekilleniyor. “Ben en çok ne yaptığımda mutluyum?”, “Neyi en kolay yapıyorum?”, “Başkalarına zor gelip de bana hiç zor gelmeyen neler var hayatta?” sorularını kendilerine sormalılar. Bu kimisi için şarkı söylemektir, kimisi için insanlarla konuşmaktır… Kimi yazarak başarılı ve mutludur, kimisi icat yapar, kimisi en zor matematik sorularını keyifle çözer… Biz aslında güçlü yanlarımızı biliyoruz ancak kulağımızı tıkıyoruz. İçsel olarak bunu bilsek de doğru sorularla su yüzüne çıkarmamız gerekiyor. Zemin, güçlü olduğumuz alana eğilirsek sağlam oluyor. Diğer türlü de başarılı olabiliriz ama mutlu olmaz ve yıpranırız.
Bunların yanında girmek istedikleri bölümün derslerine bakmalılar. 4 yıl boyunca görecekleri dersler, onların gerçekten ilgisini çekiyor mu? Örneğin avukat olmak istiyorsanız, gerçek bir avukatın bir gününü nasıl geçirdiğini, nasıl bir yaşamı olduğunu araştırabilir, onunla bizzat sohbet edebilir, deneyimlerinden yararlanabilirsiniz. Kafanızda mümkün olduğunca netleşmeye çalışmanız gerekiyor. Hocalarınızla konuşun, kariyer koçlarından destek alın, çevrenizde meslek sahibi olan insanlarla diyalogta olun, onlara mesleklerinin farklı yönlerini sorun. Mesleklerinin hangi yönleri hoşlarına gidiyor, şimdiki akılları olsa yine bu mesleği seçerler miydi? Zorlandıkları konular neler? gibi birtakım soruları sorabilirsiniz. Çekingen olmamakta fayda var. Böylece hem meslekleri, hem kendinizi tanımak noktasında yol almış olursunuz.
Seçim aşamasında gençler en çok nerede hata yapıyor?
Gençler, ‘Ben ne istiyorum?’dan çok – Puanım neye yetiyor?’ sorusuyla seçimlerini yapıyor. Tabii ki bu önemli bir nokta, ancak yine de kendilerine uygun alanlar içinde puanlarının neye yettiğine bakmaları gerekir. Sadece puanın yettiği ama kişiyle aslında uyuşmayan seçimler, hatalıdır. Bunda sonuçlar açıklandığında yaşanan paniğin de etkisi var. Aslında daha idealist bir noktadayken öğrenci, -puanı neye yeterse- onu yazmaya yönelebiliyor. Kendi seçimlerini bir kenara bırakıp tamamen ailelerini mutlu etmek için aslında çok istemedikleri alanlara kaymaları veya İstanbul’da ya da istedikleri bir şehirde kalmak uğruna yine kendileriyle uyuşmayan seçimler yapmaları da bu hatalar arasında yer alıyor.
“Kendimi istediğim alanlarda her zaman geliştirebilirim” bilincini oluşturmalıyız
Üniversiteyi hayatımızın ilk ve son seçeneği gibi görüyoruz. Eğer kaybedersek tüm hayatımız bitecek gibi algılayabiliyoruz. Bununla ilgili neler söylersiniz?
Bir üniversite okumak, özellikle de istediğiniz, size gerçekten istediğiniz işi yapabilmeniz için zemin hazırlayacak bir bölümde okumak tabii ki çok önemli ama hayattaki tek gerçeklik ve tek şans değil. “Kendimi her zaman istediğim alanlarda geliştirebilirim” bilincine sahip olmamız gerekiyor. Bir kere kazanılmadığında yeniden denenip kazanılmayacak diye bir şey de yok. Bir süre çalışılıp sonra tekrar dönüş yapılabilir, üst üste denenebilir. Seçim aşamasında iyi veya kötü, gelinen noktada durup önüne bakmalı gençler. Alternatifleri araştırmalı ve her zaman için farklı yollar olduğunu unutmamalı. Yandal yapabiliyorsunuz, çiftdal yapabiliyorsunuz, okurken geçişler söz konusu olabiliyor. Bölümünüzü bitirip istediğiniz alanda yüksek lisans yapabilirsiniz. Yüksek lisans yapmak yerine çeşitli sertifikasyon programlarına veya kurslara, online pek çok eğitim programına da başvurabilirsiniz. Ben de belki doğru yönlendirilmediğim için psikoloji isterken kamu yönetimi okumuş birisiyim. Fakat sonrasında aldığım eğitimler, çalışmalar vs ile bugün başka bir noktadayım. Yeter ki, kendi gücünüzün, isteklerinizin farkında olabilin.
Bunların yanı sıra artık kariyer değişimleri 5-6 yılda bir gerçekleşiyor. Eskiden olduğu gibi insanlar 30-40 yıl bir meslekte kalmayabiliyor veya eşzamanlı olarak paralel işler yapılabiliyor. Bu yüzden tercih yaparken tek bir seçenekle kendimizi kısıtlayıp korkmamalı ama yine de eksenimizi kaybetmeden kendi ilgi alanlarımızla paralel alanlara yönelmeliyiz.
‘Daha az ebeveyn, daha çok koç olmak gerekli’
Gençlerin hayatının bu önemli seçimlerinde sağlıklı yönlendirilmediğinde, geleceğin mutsuz insanlarının doğduğunu görüyoruz. Rehber hocalara ve ailelere neler düşüyor?
Gençlerin gelişimine bir biçimde katkıda bulunan herkesin öncelikle kendilerini sürekli geliştirmeye açık olmaları ve düzenli olarak güncellemeleri gerekiyor, çünkü bu alanda pek çok şey 1 yıl önceki gibi olmayabiliyor. En önemli konulardan biri de, ezberden birtakım bilgilerle veya tek bir tane örnek gördük diye genellemelere vararak yol göstermememiz gerektiği…
Bu konuda üzücü bir örnek verebilirim. Ben insan kaynakları alanında çalışırken, iktisat alanında eğitim gören bir stajyerle tanışmıştım ve öğrendim ki, ailesinin yönlendirmesiyle ve isteğiyle 3 sene Tıp okumuş, fakat 3 yıldan sonra kan tutmasına dayanamayarak daha fazla bu alanla başedemeyeceğini anladığı için bölümden ayrılmış… Kişisel farkındalıklarımızın her zaman tam olmaması, seçimlerimizde yanılmamızın esas nedeni oluyor. İşte bu noktada ailelere, rehber öğretmenlere çok fazla rol düşüyor.
Son yıllarda ailelerin daha çok bilinçlendiğini gözlemliyorum. Çocuğum neyle mutlu olacaksa onu seçsin diyen aileler çoğaldı. Ancak söz ve eylem birliğinin çok olmadığını da görüyoruz. Tutarlılığı yakalamak gerekiyor. Kendi hayallerini çocukları üzerinden gerçekleştirmek isteyen aileler bugün yine var.
Aileler daha az ebeveyn, daha çok koç olmalı. ‘Bu güzel, bu kötü’ gibi birtakım tavsiye ve akıl vermelerden çok, çocuğa soru sormak önemli.. “Ne istiyorsun, hangi konularda destek istersin, sana nasıl yardımcı olabiliriz, kararının netleşmesi için istersen şu kişilerle görüştürebiliriz seni” gibi birtakım sorularla, onun yanında durduğumuzu ve destek olduğumuzu gösterirsek daha olumlu sonuçlar alabiliriz. Aileler haklı olarak kaygılı olabilir ancak ne kadar kaygılı olurlarsa bu çocuklarına da yansır, bunu unutmamalılar.
Ailelerin cinsiyetçi kalıpları da bırakması gerekiyor
Türkiye’de yönlendirme konusunda en çok yapılan hatalar neler? Aileler veya hocalar hangi düşünce kalıplarıyla liderliği sağlıklı yapamıyor?
Kalıplar nedeniyle… Cinsiyetçi kalıplarımız da var, örneğin sanatla ilgilenen bir erkek çocuğu bu noktada onaylanmazken, kız çocuğu sanatla ilgilendiğinde onaylayabiliyoruz. Oğulları gitar çalan bir anne baba, onun ‘daha farklı, daha aklı başında ve ayakları yere basan’ bir mesleğe yönelmesi ile ilgili olarak çocuklarını ikna etmiş. Çocuk bana, önce mühendislik diplomasını alıp ailesini mutlu edeceğini, sonra kendi mutlu olacağı alana geçebileceğini söylemişti… Buna benzer kalıpların yanı sıra, ‘Şu meslekler para kazandırır, bu meslekler para kazandırmaz’ diyerek baştan hüküm vermek, erkek çocukları mühendisliklere, kız çocuklarını öğretmenliklere yönlendirmek gibi kalıplar da gençlerimizin gerçek ihtiyaçlarını görmemizi engeller.
Türkiye’deki Y ve Z kuşağına baktığımızda, en çok neleri gözlemliyorsunuz? Sizce almaları gereken yol, daha çok nerelerde?
Çok pratikler, çok akıllılar ve enerjileri çok yüksek, çalışmak kadar eğlenmeyi de çok seviyorlar. Sadece sabırsızlıkla çok çabuk motivasyon kaybı yaşanabiliyor. Burada bekledikleri gelişme ne ise o an için olmadığında yılmadan, hemen ‘olması yolunda ne yapabiliriz’e odaklanmak, en çok üzerine gitmeleri gereken konu olarak dikkat çekiyor.
Sistemsel Koçluk alanındaki çalışmalarınıza ve size biraz değinelim. Hangi alanlarda, ne zamandan beri çalışmalar yapıyorsunuz? Kariyer koçluğu ne anlama geliyor?
Kamu yönetiminin yanı sıra insan kaynakları ve iletişim eğitimi aldım, sivil toplum kuruluşlarında çalıştım, kişisel gelişim eğitmenliği yaptım ve 15-16 yıldır da koçluk alanında çalışıyorum, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde kariyer danışmanlığı yapıyorum ve bu alanda ders veriyorum. Aynı zamanda aynı üniversitenin sürekli eğitim merkezinde bir koç yetiştirme programım var, adı Sistemsel Koçluk Sertifika programı…
Burada 78 saatlik bu programda temel bir koçluk eğitimi veriliyor, bir sonraki uzmanlık programının adı ise kariyer koçluğu. Benim uzmanlık alanım burada. Şirketlerle veya kurumlarla üniversite öğrencileri arasında köprü olduğum bir alan kariyer danışmanlığı… Kariyer koçlarından hayatının herhangi bir dönemindeki kariyeriyle ilgili değişim veya gelişim isteyenler yararlanabiliyor. Danışmanlık alacak kişi üniversite öğrencisi de olabilir, kariyerinde çok ilerlemiş bir kişi de, bir emekli de olabilir, bir girişimci veya doğum sonrasında yeniden iş hayatına dönen bir kadın da… Kariyer koçları tavsiye ve akıl veren kişiler değiller. Onlar sorularıyla ve gözlemleriyle neyi nasıl yapacağınızı, katkılarınızın ne olabileceğini, güçlü yönlerinizle neler yapabileceğinizi ortaya koymanızı sağlayarak size alan açarlar…
Röportaj: Nihal Yuvacan