Kalbi sağır olmayanlar engel tanımıyor
Hayatın içinde bizi aşağıya çeken tüm negatif sesleri duymama imkanımız olsaydı, eminim daha huzurlu, daha üretken ve daha özgüvenli insanlar olurduk. Gerçekten sağır olanların ise tam da bu nedenle biz duyanlardan çok daha özgüvenli olduklarını ve daha az psikolojik rahatsızlık geçirdiklerini biliyor muydunuz?
Ya ‘işitme engelli’ tanımlamasından çok da hoşlanmadıklarını ve kendileri için bize kaba gelen ve bir çeşit önyargıyla hakaret gibi algıladığımız ‘sağır’ kelimesini kullandıklarını?
Yaygın kullanılan adıyla ‘işitme engelliler’, literatürde geçen adıyla ‘özel ihtiyacı olan kişiler’ bugün, geçmişe kıyasla çok daha bilinçli ve sosyal hayatın içindeler. Türkiye’de işitme engelli sayısı, 63 bini çocuk olmak üzere 4 milyon civarında… Ancak ailelerden doktorlara, öğretmenlerden devlete, toplumun en önemli yapıtaşları, işitme engelliler ile ilgili hala oldukça bilinçsiz.
İnanması çok zor ancak işaret dili, Türkiye’de 2005 yılına kadar, tam 52 yıl boyunca yasaklanmış. Şu an ise bazı işitme engelli okulları, halen zaman zaman normal okullara yönlendirilme isteğiyle kapatılmak isteniyor. Nedeni ise, ülkemizde doktorundan öğretmenine, bilinç düzeyi en yüksekte olması gereken kesimlerin bile ‘kalabalık içinde olursa konuşur’ şeklinde düşünme bilinçsizliği ve kimi önyargılardan bir türlü kurtulamaması… Tüm bu koşullar ise kendini eğitme imkanı bulamamış pek çok sağırı, daha sessiz, daha içine kapanık hale getiriyor.
ABD’de ise durum oldukça farklı… 3 yaşın altındaki çocukların sadece ‘kendilerini ifade edebilmesi’ için işaret dilini öğrendiği, konuşmaya başladıklarında ise işaret dilini kendiliğinden bıraktığı ülke, şu anda 5 yaşın altındaki çocuklarda bu dilin zorunlu olması için çalışıyor. Hem okullar, hem de aileler, bizdekinin aksine oldukça bilinçli.
Türkiye’de bu alanda ‘fark yaratmak’ ise kalbi sağır olmayan, sosyal sorumluluk bilinci yüksek, sayılı eğitmenlerin elinde. Üniversite ve okullarda bireysel ve kurumsal eğitimler vererek pek çok sosyal sorumluluk projesi yürüten İşaret Dili Eğitmeni ve Psikolojik Danışman Şeyma Uzun ile toplumun önemli kesimlerinin konuya dair bilinçsiz tutumlarının neler olduğunu, yapılması gerekenleri ve ülkemizde işitme engelli okullarının neden uzun yıllar yasaklandığını konuştuk…
TOPLUM İŞİTME ENGELLİLERİ ZİHİNSEL ENGELLİLERLE KARIŞTIRIYOR
1- Öncelikle işitme engellilere karşı hangi temel önyargılara sahibiz?
İşitme engelliler, işitme kaybından dolayı dilin ancak yüzde 25’ini kullanabiliyorlar. Büyük bir kısmı okuma-yazma bilmiyor, bilen kısım da dili doğru kullanamıyor. Bu yüzden onları tanımayan, bilmeyen insanlar tarafından cahillikle suçlanıyorlar. İşitme engellilerin, duymadıkları için zihinsel engellilerle karıştırılması, en büyük önyargıların başında geliyor. Neleri yaparak ‘hatalı’ olduğumuzu şöyle örneklendirebiliriz:
-Onlara vah vah diyerek acıyan gözlerle bakıyorsanız,
-İşitme engelli birine “Haline şükret, ya kör olsaydın” diyorsanız,
-Bir engelli yardıma ihtiyacım yok dese de ısrarla yardım teklif ediyorsanız,
-Duymayan birine “Kulağını aç da dinle” diyorsanız,
-İşitme engelli birinin müzik aleti çalamayacağını, hatta şarkı söyleyemeyeceğini düşünüyorsanız,
-İşitme engelli biri, dudak okuyarak anladığı zaman “Duyuyorsun ama numara yapıyorsun” diyorsanız,
-Engelleri birinin evlenemeyeceğini, ya da diğer insanlarla evlenemeyeceğini düşünüyorsanız,
-Bir engelliyi işe alırken neler yapabileceğini değil, neler yapamayacağını düşünüyorsanız,
-Bir engelliye “Çocuğun da engelli mi?” diye soruyorsanız,
-Engelli çocuğu olan bir aileye “Siz ölünce bunun hali ne olacak?” diye soruyorsanız,
-Oy kullanırken cahil muamelesi yapıyorsanız, “Aha parmağını şuraya bas” diyorsanız,
-Misafirliğe gelen engellinin kendisine değil de ‘yanındaki’ne, “O kahve içer mi?” diye soruyorsanız,
-Engellinin sizden daha iyi bilmeyeceğini düşünerek fikrini sormuyorsanız,
-İşitme engelli bir çocuk için “Duymuyor ama çok akıllı” diyorsanız,
-Başarılı olmuş engellilerin o yere başkaları tarafından çıkarıldığını düşünüyorsanız,
-Konuşabilen bir işitme engelliye ne dediği anlaşılmadığında “Ne diyor bu?” diyorsanız, hatalısınız…
2. Türkiye’de işaret dili 52 yıl boyunca neden yasaktı?
1953 ile 2005 yılları arasında, işitme engellilerin ‘işaret dili kullandığı için’ konuşamadığı tezi ortaya atılıyor. Ama bu görüş, herhangi bir bilimsel dayanak veya çalışmayla temellendirilmiyor. Eski çağlarda konuşmayı ve işitmeyi zekayla bağdaştıran felsefik bazı görüşler var. Deniyor ki, “Biz işaret dilini yasaklayalım, böylece konuşsunlar”. Ve yasak 52 yıl boyunca devam ediyor…
İşitme engelliler, zaten kendini ifade edemeyen, sessiz bir grup. Okuma-yazma bilmeyen, eğitim düzeyi daha düşük bir kesim o zamanlar… Federasyon başkanımız, yönetimindeki herkes lise mezunu. Gittikleri resmi kurumlarda çok iyi raporlar sunmalarına rağmen, düşük eğitim düzeyi nedeniyle ciddiye alınmıyorlar.
2005’te ise bu sürecin başarısız olduğu görülüyor. İşitme engelliler, teknolojinin, sosyal medyanın, ulaşımın, etkinliğin gelişmesiyle daha çok biraraya geliyor ve güçleniyorlar. Dernekler ve federasyon biraraya geliyor. 7 Haziran ‘İşaret Dili Bayramı’ olarak kutlanmaya başlanıyor.
DEVLET, DOKTORLAR, ÖĞRETMENLER VE TOPLUM NELER YAPMALI?
3. Peki yasağın kalkması, bilinç düzeyini ne oranda etkiledi? Devlet hangi olanakları işitme engellilere sunuyor ve bu yeterli mi?
İşitme engelliler, zihinsel engellilerle karıştırıldıkları için, engelli grubuna özel bir tavırla, “‘bedava akbil’ ve kısmi bir ‘engelli maaşı’ verelim yeterli” noktasında kalındı. İşitme engellilerin kullandıkları duyma cihazları çok pahalı. Devlet 18 yaş üstü bireylere 5 yılda bir defalığına mahsus olarak 600 lira cihaz desteği veriyor, bu sadece tek bir kulak için. Çift kulakta bu rakam 1.200 TL oluyor. Siz cihazı 20 bin TL’ye alsanız da 1.200 TL, 5 bin TL’ye de alsanız 1.200 TL yardım alabiliyorsunuz. 18 yaş altına ise bu destek 2 bin liraya kadar. Bu da yeterli bir destek değil. 5 yıl boyunca cihazınız kaybolabilir, bozulabilir, ya da yetmeyebilir, devlet yenilemek için 5 yıl içinde tekrar destek yapmıyor.
Devlet konuşma eğitimlerini de karşılamıyor. Konuşma terapileri çok pahalı, o yüzden o insanlar kendilerini ifade edecek bir alan bulamıyorlar. Sözel becerileri gelişmeyen bir çocuk, eğitim hayatına devam edemiyor. Zorunlu eğitimle beraber liseden mezun oluyorlar ama, çocuk okuma yazma bilmiyor, üniversite sınavında okuduğunu anlamıyor ve devam edemiyor. Devlet o noktada işitme engellilere sadece üniversite sınavında yarım saat fazla veriyor. Oysa onlar kelimeleri bilmiyor ve anlamıyorlar, temel sorun görülmüyor ve çözülmüyor.
DOKTORLARIN ‘NORMAL OKULA GİTSİN, KONUŞMAYI ÖĞRENİR’ YÖNLENDİRMESİ HATALI
4. Doktorlar, işitme engellileri doğru biçimde yönlendiremez mi?
Doktorlarımız bazen yanlış yönlendirmeler yapabiliyor. Ailelere, “Çocukların olduğu yerde olsunlar, konuşmayı öğrensinler” diye tavsiyelerde bulunuyorlar, bu yanlış. Oysa çocuklar orada doğru bir iletişim kurulmadığı için dışlanmış hissediyor. O zaman herkesten farklı olduğunu, sorunun kendisi olduğunu zannediyor. Hasta olduğunu düşünüyor ve toplumdan daha çok soyutlanıyor. Okulda, bizler duyar, konuşurken, espriler yaparken, sınıfta belli bir başarıya ulaşırken, o çocuk bunların hiçbirini anlayamıyor.
5. Peki ya öğretmenler? Öğretmenler bu konuda özel bir eğitim alıyor mu?
Öğretmenler ise ne yazık ki bunun bilincinde değil, işitme engelli çocuklara bir şey anlatırken göz teması kurması gerektiğini, fazla görsel kullanması gerektiğini, metinleri sadeleştirmesi gerektiğini bilmediği için örneğin devlet okullarında işitme engelli çocuklara olumsuz davranabiliyorlar. Böyle çocukları, 20’li yaşlarda yakalıyoruz ve hepsi ne kadar yalnız ve mutsuz olduğunu anlatıyor. Ancak bu yaştan sonra diğer işitme engellileri tanımadıkları için o gruba dahil olmakta da zorlanıyorlar, ortada kalmışlık hissi doğuyor.
ÖĞRETMENLER, İŞİTME ENGELLİ ÇOCUKLA NASIL İLETİŞİM KURACAĞINI BİLMİYOR
Bir örnekle anlatırsam, işitme cihazlarına bağlı mikrofonlar var mesela seminerlere gittiğinizde konuşmacıya takıyorsunuz, sınıftaysanız öğretmene veriyorsunuz bu mikrofonları. Böylece dinleyen işitme engelli duyabiliyor. Ama bizde bazı öğretmenler onun kayıt cihazı olduğunu ve dinlendiğini düşünerek takmak istemiyor. Ciddi anlamda bilinçlendirme çalışması yapmak lazım.
Üniversitelerde ise bazı bölümlerde özel eğitim dersleri var, bu derslerde tüm engelli grupları işlendiği için 1 derslik, 1 saatlik bir konuda üzerinden geçilerek anlatılıyor, müfredatlara daha detaylı konulabilir. Üniversitelerde bizden beklenen sadece işaret dili öğretmemiz oluyor. Oysa işitme engelli bireylerin kültürünü, alışkanlıklarını, yaşamlarını, ihtiyaçlarını da anlatırsak gerçek anlamıyla iletişim kurabiliriz. Bu nedenle bunlarla ilgili hizmet içi eğitimler yapılmalıdır. Bununla birlikte hala bazı okullarda idarecilerin çocuklara öğrenemedikleri gerekçesiyle bazı dersleri yasakladığını, bazı işaret dili okullarının da normal okullara yönlendirme isteğiyle kapatılmaya çalışıldığını görüyoruz.
AİLELER ÖNCE KENDİLERİNİ EĞİTMELİ, FEDERASYONLA BAĞLANTIYA GEÇMELİ
6. Aileler nerede yanlış yapıyor ve işitme engelli çocukları için nasıl bir yol izlemeli?
Aileler, her şeyden önce çocuğunun işitme engelli derneği ve federerasyonuyla işbirliği içinde olmasını sağlamalı. Onların önerdiği okulları ve eğitim biçimini izlemeli. Aileler çocuklarının buradaki insanları tanımasını ve çocuğu işitme engelli okulunda olmasa bile, bu grubun içinde zaman geçirmesini sağlamalı. Daha sonra sözel bir okula verilse bile, öğretmenleri bilinçlendirilmeli. Çocuğa uygun cihaz takılmalı ve konuşma eğitimi almalı. Aileler öncelikle kendilerini eğitmeli, işaret dilini doğru öğrenmeli ve çocuğuyla iletişim kurabilmeli.
Bu konuda yanlış örnekleri şöyle aktarabilirim. Mesela işitme engelli bir kız öğrencimiz vardı, 14-15 yaşlarında, ailedeki tek işitme engelli… Kardeşleri ona gerizekalı diyor, aile işaret dili bilmediği için iletişim kurmuyor. Sonunda kız evde kapıları masaları kırıyor, saldırganlaşıyor. Babası benimle iletişime geçti ve onu iyileştirmemi istedi. Kızının terapi almasını istedi, ben çocuktan önce aileyle görüşmek istedim. Bir dili iyi derecede öğrenmek için 3 ayla 1 yıl arasında bir zaman gerektiğini ancak en azından 3 ila 8 saatlik derslerle kısa diyaloglarla biraz daha iletişim kurabileceklerini anlattım. Aile buna yanaşmadı ve devam etmediler. Aynı şekilde 40 yaşındaki işitme engelli kızıyla hiç sohbeti olmayan, hala kelimeleri bağıra bağıra anlatmaya çalışan anne-babalar var. Kendileri işaret dili öğrenmeyi hiç düşünmüyor, emek harcamak istemiyor, ama çocuklarını zorlayıcı pek çok eğitime maruz bırakıyorlar. O zaman işitme engelliler, “Ne ailem, ne toplum benim için bir şey yapmıyor. Onlar beni görmüyor, anlamaya çalışmıyorken ben niye onları anlamaya çalışayım?” noktasına geliyor.
İşaret dili eğitimi aldıracaklar için, 6 aylık çocukların bugün işaret dilini öğrenmeye başlayabildiğini hatırlatmakta fayda var. Korkmak, üzülmek, sevmek, süt, mama gibi temel 5 kelimeden başlıyorlar. Öğrendikçe üstüne kelimeler ekleniyor ve 20-30 kelimeye kadar çıkıyor. 3 yaşından itibaren ise çocukların işaret dili öğrenmesinin tam vakti olduğunu söyleyebiliriz.
7. Aileler hangi önemli derneklerle iletişim kurabilir?
Şu an 100’den fazla dernek var. Türkiye Sağırlar Milli Federasyonu (tsmf.org.tr) ve Türkiye İşitme Engelliler Derneği, (tied.org.tr) bunların başlıcaları… Türkiye’nin en eski derneği de Atatürk’ün bizzat desteklediği, Süleyman Gök tarafından kurulan Türkiye Sağırlar Tesanüt Derneği. İlk kurulduğu zaman Türkiye çapındaki işitme engellilerin tamamına ulaşamadığı için yeter sayıyı elde edemiyor ve körler ve sağırlar okulu da öyle kuruluyor, halen federasyona bağlı olarak devam ediyor.
İşitme Engelli Milli Federasyonu’nun adı geçen yıl Türkiye Sağırlar Milli Federasyonu’na çevrildi. Literatürde engelli demiyoruz, özel ihtiyacı olan çocuklar diyoruz. İşitme engellilerin de bu dilin öğrenilmesiyle ilgili talepkar olması ve bizleri mecbur bırakmaları lazım. Sokakta bir ortopedik engelliyi, bir görme engelliyi tanırsınız ancak işitme engellileri tanıyamazsınız. O yüzden kendilerini göstermeleri lazım. Her girdikleri kurumlarda aslında insanları bu dili öğrenmeye zorlamaları gerekiyor.
8. İşaret dilini doğru öğrenmek isteyenler nasıl bir yol izlemeli?
İşaret dilini öğrenmek işitme engelli bireyler için manen olduğu kadar maddi olarak da önemli. İletişim kuramadıkları için yardım alamayan işitme engelliler, tercüman parası ödemek zorunda kalabiliyorlar. Örneğin noterde 80 liralık bir işlem için 400-500 liralık tercüman parası verebiliyorlar.
Bununla birlikte Türkiye’de işaret dili çok yanlış ve eksik biçimlerde verilebiliyor. Bu kapsamda 5 hoca bir kitap hazırladı ve içindeki çoğu veri yanlış. Örneğin hakaret içeren bazı işaretler, sevgi sözcükleri gibi sunuluyor ve kitabın % 60-70’i hatalı… Kadıköy Halk Eğitim Merkezleri ve İSMEK’lerde de bu kitaplardan eğitim veriliyor. İşitme engelliler bu işaret dilini kullanmıyor, bu yüzden iletişim kuramıyorlar.
Federasyonumuz geçen yıl 2 Aralık’ta Anıtkabir’e yaklaşık 10 bin işitme engellinin katıldığı bir yürüyüş düzenledi. Yürüyüşün amacı ise bu alanda Torba yasa çıkmasıydı. Doğru eğitim standartlarının sağlanması, işaret dilinin Türk Dil Kurumu veya Milli eğitim tarafından sahiplenilmesi, işitme engellilerin okullarının normal okullara yönlendirilme isteğiyle kapatılmaması gibi pek çok gerekçe ile yürüyüş gerçekleştirildi. Bakanlıklarla görüşüyorlar, kendilerini anlatıyorlar ama yavaş işleyen bir süreç. Biz de sosyal sorumluluk projeleri üreterek farkındalık çalışmaları yapıyoruz ve sosyal medya iletişimiyle ilerliyoruz.
SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİYLE İŞİTME CİHAZI TEMİN EDİYORLAR
İşaret dili öğrenenlere önemli notlar
*Boğaziçi As Okulları’nda geçtiğimiz haftasonunda benim de katıldığım ve Şeyma Uzun’un verdiği yaklaşık 4 saatlik işaret dili eğitiminden deneyimlediğim kadarıyla işitme engelli biriyle karşılaştığınızda ona yardım edebileceğiniz ve basitçe iletişim kurabileceğiniz bir eğitim için birkaç saatinizi ayırmanız yeterli. Pratik yapmak ve tekrarlamaksa eğitimin önemli bir parçası.
* Eğer basitçe iletişimden çok, onlarla daha uzman düzeyde iletişim kurmak istiyorsanız, eğitimin süresi 3 aydan 1 yıla kadar uzayabiliyor.
* İşitme kaybından dolayı dilin ancak yüzde 25’ini kullanabiliyorlar. Bu da 5-6 yaşındaki birinin kelime dağarcığı kadar… Ancak bu onları gerizekalı yapmıyor.
*Duymadıkları için dudak okuyorlar. Kafanızı çok oynatmadan, biraz yavaş ifadelerle, yüzlerine bakarak konuşmanız gerekiyor. Göz kontağı muhakkak kurun, dikkatini çekin, omzuna dokunun, uzun konuşmalarda masaya dokunun.
*Ağzınızı kocaman açarak konuşmanız her heceyi bir harf gibi algıladıkları için yanlış. Bağırmanız ise onları gerizekalı gibi hissettiriyor, çünkü o anda herkes onlara bakıyor. Onları küçümseyen bir ifade ve dil kullanmayın, akılları idrak edemiyormuş gibi davranmayın.
*Soyut-mecaz ifadeler, deyimler kullanmayın, dilinizi sadeleştirin. Mümkünse görsel çok kullanın.
*Anlamadığı cümleyi tekrar ederken aynı cümleyi kurmayın, farklı cümlelerle anlatmayı deneyin. Yazmak çok faydalı değil, çünkü alfabemizi anlamıyorlar. Devrik konuşuyorlar, ekler bağlaçlar kullanmıyorlar.
9- Sosyal sorumluluk projelerinizden bahseder misiniz?
Açı Okulları işbirliğiyle çocuklara işaret dili öğretiyoruz, sosyal sorumluluk videoları çekiyoruz, hikaye ve ders kitapları hazırlıyoruz, okullarda seminerler düzenliyoruz. Okullardan sağlanan bağışlarla ise işitme engelliler okulunda maddi durumu olmayan, cihaz ihtiyacı olanlara cihaz temin ediyoruz. Açı okulları işbirliğiyle üstlendiğimiz bu projede İşitme Engelliler Okulu, Yeditepe Özel Eğitim Meslek Lisesi ile çalıştık ve her yıl 7-10 tane cihaz alabiliyoruz. Amacımız, bu tür sosyal sorumluluk projelerini farklı okullarla çoğaltmak ve ihtiyacı olan işitme engellilere daha çok fayda sağlamak…
Röportaj: Nihal Yuvacan