Düşmanlığın faydaları
Adını ilk okuduğunuzda duraksamanıza neden olan, Alman felsefeci Wilhelm Schmid’in yazdığı ‘Düşmanlığın Faydaları’ kitabı, sanıldığı gibi düşmanlık duygusunu destekleyerek onun yıldızını parlatan bir kitap değil. ‘Düşmanlığı yeryüzünden silemediğimize göre, onunla nasıl geçinebiliriz?’ önermesine bir kapı aralayan kitaba göre, düşmanlara da borçlu olduğumuz şeyler var.
Başkasının zararından haz duymak ve karşısındaki kırılganlığa karşı göreli bir üstünlük duygusu hissetme isteği, ‘düşmanlık’… En yakınınızdan da gelebilir, daha önce bir kere bile rastlamadığınız herhangi birinden de.. İş yerinde sizin fikrinizi kendi projesiymiş gibi sunan ekip arkadaşınızdan, sizi kendini üstün görmek için örseleyen müdürünüze, sosyal medyada önyargılarını hesapsızca, kabalıkla savuran trollere kadar, bir yerlerde nedenli- nedensiz karşılaşıp durursunuz onunla… Peki ya küçük-büyük, anlamlı-anlamsız konular üzerinden içinizdeki haklı-galip çıkma, bir diğerini mağlup etme savaşları?
Psikiyatrist Alfred Adler, “Yalnızca kötü olanı görmek ve suçlamak yetmez. İnsan kendine şu soruyu sormalıdır: “Bütün bunların düzelmesi için ben ne yaptım?” der. Hep öteki midir düşman, veya öyleyse bununla yaşamanın birtakım kazanımları da var mıdır, ‘Düşmanlığın Faydaları’ bunu inceliyor.
İyi ve kötünün iç içeliği
Nietzsche’den Schopenhauer’e ve Oscar Wilde’a kadar pek çok bilinen yazar ve filozofun kötülük ve düşmanlık üzerine çalışmalarından kesitlere yer veren kitap, ‘Biri her zaman isteyerek kötü olur mu?’ diye de soruyor. ‘Her durumda özgür mü karar verir buna?’ Ve şöyle devam ediyor: “Niyeti gözardı edemeyiz fakat her zaman iradi bir eylem söz konusu değildir, insan başka yönde bir karar vermesi de mümkünken kötü olmayı seçmez her zaman. Genleri, çocukluğu, ötekiler, toplum, ekonomi veya politikanın kurbanı olabilen kötüler kadar, iyi niyetle yola çıkıp sonunda kötü olanlar da vardır.”
Kitap, tüm bu ifadelerle kötülüğü yüceltmiyor veya düşmanlığa haklı gerekçeler sunmuyor. Ancak kendi içimizdeki kötülük kabiliyetini öfkeyle reddedip parmağı her daim ötekilere sallayarak kutupsallaşmaya karşı alternatif bir düşünce biçimi geliştirmek veya enerjimizi düşmanlarımıza öfke besleyerek harcamamak adına bir bakış açısı sunuyor.
Bu bana filozof yazar Guy Finley’in ‘Sevebilmek’ adlı kitabında ‘Eğer düşmanlarımızın gizli geçmişlerini okuyabilseydik, herkesin hayatında, bütün düşmanlıkları etkisiz hale getirebilecek hüsran ve acı bulurduk” sözünü anımsattı. Düşmanlarımızla kanka olmak için değil tabii ama belki onları yok sayabilmek veya görmezden gelmek için bir motivasyon olabilir diye düşünüyorum.
Kitaptan yaptığım dikkat çekici bazı alıntılar ise şöyle:
“Hayat iki zıt kutba ihtiyaç duyar”
“Enerji akımı ancak iki zıt kutup arasında gerçekleşebilir; demek ki hayat, sevgi, arkadaşlık, iyi işbirliği, ahbaplık ve komşuluk ilişkilerinin oluşturduğu pozitif kutba ek olarak bir de negatif kutba ihtiyaç duyar. Immanuel Kant, 1784 yılında yazdığı bir makalesinde, “İnsan birlik, beraberlik ister ama doğa kendi cinsine neyin yarayacağını daha iyi bilir, o ikilik ister” diyerek anlatmış bunu. Kötü, hayatın kutupsallığının bir parçası ise ve onu bertaraf etmeye dönük her girişime direniyorsa, o halde onu hayata çekilebilir biçimde entegre etme ödeviyle karşı karşıyayız demektir.”
Önce kendi içindeki düşmanı tanımak…
“İnsanın kendi içini aydınlatması, başkalarının da karanlık tarafları olabileceğini anlaşılabilir ve bağışlanabilir kılar. ‘Dış düşmanını kendi içindeki düşman gibi sev’. Bunun için gereken özsevginin ön koşulu ise, bir insanın kendisiyle ve hayatıyla daha iyi başa çıkmayı dert edinmesidir. Kendi içinde tatmin bulma çabasından kaçınan herkes, dış düşmanından kendi içindeki düşman gibi nefret etme tehlikesine düşer.”
Düşmanların bizi canlandırıcılığı ve motive ediciliği
“Düşmanlık bir insana basbaya can verebilir. Onlarla zıtlaşırken ne olmadığı berraklaşır insanın zihninde. ‘Ben onlar gibi değilim’. Zor durumlarla başetme becerisi geliştirmek ve böylece daha başarılı işlerin üstesinden gelme motivasyonunu kazanmaya yarayabiliyor düşmanlık. İyi insan için olumlu inşa çalışmasını mümkün kılan, hatta yaşamayı sürdürebilmek için bunu ona neredeyse zorlayan, kötünün yol açtığı tahribattır bazen.
Düşmanlık bir mutsuzluk nedeni değildir. “Bütün insanlar bizi iyi ve bilge bulmuyorlarsa” bundan huzursuzluk duymamak gerekir. Bir insan belirli meziyetlerle öne çıktığı oranda, başkalarının kıskançlığını çekeceğinden emin olabilir. Bu, onu kendini geliştirmesi için harekete geçirir ve ona hep tetikte olmayı öğretir.”
Düşmanlığa karşı en iyi silah nedir?
“Düşmanlara küstahlık etmek, hiddetlenmek veya kabalaşmak için bir sebep yoktur; onları görmezden gelmek kafidir. Onlara karşı en iyi silah, herhangi bir intikam değil, yüce gönüllü muameledir; bundan daha fazla korkarlar, çünkü aşikar biçimde iyi niyetli görünen bir insana düşmanca davrandıklarında etrafın gözünde kendilerini küçülteceklerdir. Bir düşmana karşı en acımasız silah, ona karşı zaten kesin hesap ettiği düşmanlığı gütmek değil, hiç hazır olmadığı dostluğu göstermektir. Tamamıyla düşmanlık enerjisiyle yaşıyor, çalışıyorsa ve kendi kaynaklarına sahip değilse, bu onun kendi kendini kemirerek iliğini kurutmasına dahi yol açabilir. Üzerinde dolaplarını çevirdiği zemini dostluk göstererek ayaklarının altından çekmek, düşmanla ilişkide bilhassa düzenbazca bir strateji olarak görülebilir. Ona dostluk göstermek, düşmanı silahsızlandırır.”
Yazar: Nihal Yuvacan