İki yüzlü ahlak anlayışı
Sting’in Shape of my heart’ını bilmeyen yoktur. Kendimi bulduğum yıllarda izlediğim ilk en güzel filmlerden Leon’un müziği. ”I’m not a man of too many faces. The mask I wear is one” der->’Bir maske takıyosam da sadece 1 tane’. Görünen yüzlerin arkasındakilere takıldım özellikle son zamanlarda. Belki olduğu gibi olmayan kimsenin yanında, yakınında kalmak istemeyecek kadar büyüdüğüm için.
Neyi merak ediyorum biliyor musunuz? Hepimiz de kahretsin, aynı sahiciliği arıyoruz, aynı sahteliklerden sıkılıyoruz. Aramızda 1 tane yok ki bunun tersini söylesin. Hepimiz ilginç bir şekilde öyle iyiyiz, öyle tatlıyız ki:) İlginç değil mi? Hepimiz aynı anda bu kadar mükemmelsek, uzaylılar mı gelip hayatımızı allak bullak ediyor yoksa, anlamak mümkün değil. Kısaca kimse kendisini pek kurcalamıyor, kendinin iyi olduğunu sanıyor. Komiktir.
İki yüzlü, tuhaf bir ahlak anlayışına sahibiz örneğin. Dinden, duadan, vicdandan tatlı tatlı bahseden birini, başka birinin duygularıyla çok kolayca oynarken ya da birilerini hiç düşünmeden kırarken bulabilirsiniz… Kıyıya vurmuş çocuk cesedine içerleyen başka biri, aynı vicdanla sokakta kendisine mendil satmaya çalışan bir çocuğu çok rahat azarlayabilir. Homofobik olmadığını, herkesin cinsel seçimine saygı gösterdiğini iddia eden birini kavganın bir yerinde fütursuzca ‘ibne’ diye bağırırken duyabilirsiniz… Evrensel olduğunu her fırsatta dile getiren başka birinin özellikle belli bir zümreyi deli bir iştahla yerden yere vurduğuna tanık olursunuz. Sorsanız hepsi ‘kendi ahlak ve vicdan’larında temizdir, ‘kendilerince’ tutarlıdır. Çelişkili bu ahlak anlayışı ise bence koca bir yalan.
Oysa ki başta da söyledim, hepimiz aynı anda çok tatlıydık. Hepimiz bizi bunaltan tuhaflıklardan aynı anda şikayet ediyorduk hani? Komik cidden dimi? Hepimiz buradaysak dışarıdaki yabancı kim? Hırsızın hiç mi suçu yok ya da.
Birini tanımaya çalışmak mı, o da ne?
Herkesin kendine yeterince bakmamasından kaynaklanan o kadar çok hata var ki ilişkilere yönelik.. İki yüzlü ahlak anlayışıyla ilgili birazdan vereceğim örnekleri, kendini bilen doğru dürüst erkek ve kadınları konunun dışında tutarak yazıyorum, kendim de genellemeleri çok sevmediğim ve sığ kalmak istemediğim için başından söylemek isterim.
Kendi kızkardeşini, kendi kanından tüm kadınları, en yakın kadın arkadaşını veya tabiri caizse en yakın mahallesindeki kadını koruyan, kollayan, onlara tuhaf her türlü bakışın karşısında duran o babayiğit adamlar, karşılarına çıkan her kadına o koruduğu kadınların başına gelmesini istemediği şekilde davranmıyor mu? Basit kadın muamelesinden bahsediyorum. Karşısına çıkan kadında ‘sıradan, her şeyi hemen yaşayabileceği’ bir mesaj olmamasına rağmen, hatta ve hatta ‘öyle mi değil mi bunu hiç sorgulamaya, üzerinde düşünmeye’ bile gerek duymadan. Karşısındakini direkt ‘denemek’ ve ‘uyarsa gelir, uymazsa kendi bilir’ gibi bir pazarlık anlayışıyla tamamen günlük ilişkiler kurmaya yönelik ‘ergen girişimler’ duymuyor musunuz? Ya da kadınlar, siz birini tanımak üzere harekete geçtiğinizde bu muameleye hiç bizzat denk gelmiyor musunuz?
Ben bu tıynette olan erkeklerin, karşısındaki her kadına aynı şekilde yaklaşmasının tuhaflığından bahsediyorum. Cinsellik bir pazarlık unsuru gibi bu insanların hayatında. Yetişkin gibi davranmakla, ergen olmak arasında gidip geliniyor. Öyle çok gözlemledim ve buna maruz kalan o kadar çok kendi halinde kadın var ki… Yani insanlar normal bir şekilde, ayakları yere basan, güzel bir ilişki olursa diğer her şeyi akışında yaşayayım demiyor sanki artık. Birbirine gerçek bir kadın ve gerçek bir adam gibi bakmıyor. Gerçekten tanımaya çalışmıyor. Kedi-köpek gibi birbirini görüyor, beğeniyor, en kısa sürede pata küte bir şeyler yaşanıyor, sonra ilişkiye dönüyor veya dönmüyor. Yani her şey tersten yaşanıyor. Duygu yok. Gerçek yok. O an’ın yaşanması ve bitmesi var. Başından sonuna sahtelik.
‘Denemeler’ ama ne yazık ki Montaigne’den değil
Evli olan, evli olan bir diğer cinsi hiç çekinmeden ‘davet’ ediyor. ‘Cesaret almaya’, kaba ve anbiyane tabirle karşısındakinin ‘o yolda’ olmasına gerek yok, ‘sadece deniyor’, ‘bir üzerinden geçiyor’, ‘ima ediyor’. Bu kadar basit yani. Neden bu kadar fütursuzca davrandıklarını sorgulayıp etrafı iyice gözlemlediğinizde göreceksiniz ki etrafımızdaki her şey ‘erkeklerin dünyası’ söyleminin altını giderek daha çok dolduruyor. İçinde bulunduğumuz dönemde kadınlar, kendi duygularını doludizgin yaşamaya, özgürleşmeye başladıkları anda, kendi kadınlıklarının farkına varıp zincirlerinden koptukları anda öyle bir koştular ki, sınır ya da ipin ucu çok kaçtı… Kimseyi ahlaki açıdan eleştirmem, inanın beni kimsenin gecelerini nasıl geçirdiği ilgilendirmiyor. Ayrıca gerçek ahlakı bir tek bu konuya bağlamadığımı herkes çok iyi bilir. Başka bir yere gelmek istiyorum. Bahsettiğim gecelik ilişkiler yaşayan kadınlar, bir yerde erkekler gibi ‘duygu olmadan da’ bir şeyler yaşayıp sabah aynı yatakta uyanmayan kadınlar çoğaldı… Gittiği evi çantasını alıp sabaha karşı terkeden kadınlar… İstediğini alıp uzaklaşanlar. Ne güzel diyebilirsiniz, erkek yapıyor da, kadın yapamaz mı canım diyebilirsiniz. Kadının da pek tabii yaşamaya hakkı var diyebilirsiniz. Haklısınız, hakkı da var. Ama bu noktada göz ardı edilen şey, bu istediğini alıp hayatına devam eden kadın oranı da çoğaldıkça, erkeklerin çoğu daha fazla arsızlaştı. Bu fütursuzca tavırlar, istisnasız her kadına aynı bakma zaafiyetini getirdi: “Hoşlanıyorsak hemen en kısa yoldan beraber olabiliriz, niye olmasın?” Bu ahmakça ve karşısındaki kadının ruh halini, beklentilerini, kadınlığının arkasındaki ‘insanı’ hiçe sayan bencilce tavır, önce duyguları yok etti.
Sahte bir şey yaşamamak için sahte olmamak
Erkekler, önce karşısındaki kadını tanımaktan vazgeçti. Önceden nabza göre şerbet veriyorlardı, şimdi nabız tutmak filan tarihe karıştı.
Kadınlar ‘alternatifleri’ ve ‘her an ulaşılabilirliği’ artırarak, yine kadın kadının düşmanı savını güçlendirdi. ‘Erkeklerin sözümona saltanatı’nın bu denli yükselişine sadece kadınların ulaşılabilirlik sınırsızlığı etki etmiyor tabii ki, gazetelere, dergilere şöyle bir bakın. “Erkeğinizi elde tutmanın püf noktaları” “Erkekler hangi kadınlara bağlanırlar” “Erkekler hangi kadınları seviyor” Bıdı bıdı ve bıdı… Bunca yıllık gazetecilik yapıyorum. Gözüme mi ilişmedi, ben mi atladım, ‘Kadınlar’ ne istiyor diye erkeklere seslenen bir yazı. Bunun bir önemi var mı (!) Feminist bir damarla yazmıyorum ama erkeğini elde tutmak için ölen kadın anlayışı ve anlamlı her duyguyu basite indirgeyen tavırlar, bugünkü sahte ilişkilere çok rahat çanak açıyor. Tuhaf geliyor. Çünkü ilişki ‘iki kişilik’ bir şey. Ve gerçek bir şey… Sahte bir şey yaşamamak için, -kadın veya erkek-, önce siz sahte olmayın. Önce kendinize siz değer verin. Sizin size vermediğiniz değeri, bu tuhaf dünyada kimse size veremez çünkü.
Yazar: Nihal Yuvacan