Yabancı gökyüzünün gündüz yıldızı
Bazen tüm acını martı sesine yükleyip geçersin İstanbul’dan.
Bu şehrin en sevdiğin deniz kıyısı, en kederli kıyısı olur içindeki hüznün. Sıcaktan kavrulan bir günde rüzgarın tek estiği pencerene sığınmak gibi, içindeki yangıdan kaçmak. Kendinden kaçamadığın her yer, senin yeni saklı cehennemin.
Nefesin, gerçek nefes mi her seferinde artık, bilemem.. Belki yaşamak için mecbur kaldığın yeni doğal refleksin. Ölmemek için yemek yemek gibi, damak tadın için değil. Yaşamak bazen kendi sırtına vurarak iteklemek öne doğru. Kendini yapman gerekenlere doğru sürükleyip durmak.
Alıştığın bir güzelliğe yoksunluk. Birinin gökyüzünden silinmek, ışıksız başka bir gökte asılı kalmak. Yokmuş, hiç olmamış gibi olmak günün birinde. Gündüz ışığında görünmeyen bir yıldız gibi, sessiz, küçük, kendi haline kalan. Yabancı bir gökyüzünün gündüz yıldızı..
Havai fişeklerin gürültülü renginde sağır kalan, ağlayan bir martı gibi kanadını alçaltarak yavaşlamak.
Bir zamanlar şarkılarla konuşurken, konuştuğun bütün dillere, o mırıldandığın tatlı ezgilere yabancılaşmak. En sevdiğin o şarkıyı, bir daha hiç dinleyemeyeceğini bilmek. “Şarkıların gözünün senin kadar kör olamadığını bilmek.”
Yüzyıllarca şarkılara, filmlere, efsanelere, hikayelere konu olmuş bir hüzün, yüzyıllar sonra yeniden nasıl anlatılır bilmiyorum. Bulamadığım kelimelerle, deniyorum.
Bir hayale seni inandıran gücün, bir gün seni hayalinin tam ortasında vurup öldürmesi gibi. Ve hiç hiç hiç gerçekten ölememen, yaşamaya devam etmek zorunda kalman gibi. Bir çizgi filmin ölemeyen o kedisi gibi.
Kar küresinde bir tavşan adlı o tiyatro oyununda bir sözü çekip aldım.
“Hayatta iki şey elimizde değil, biri aşk, diğeri ölüm. İkisi de insanın dilinden anlamıyor”
Dilinden anlamayan her şeyle tüm inadınla konuşmaya çalışmak, eskiden kalma bir alışkanlık. Yeterince kendini anlatabilirsen, seni herkes anlayabilirmiş zannettiğin o küçük kız olmak yıllar sonra yeniden.
Kar küresinde o tavşan gibi duruyoruz boşlukta. Bir gün bizi biri ters çeviriyor ve üzerimize minik beyaz tozlar yağıyor.
Tozlar hala yağıyor.
Bir gün taksiyle eve dönerken yakaladı bu yazının en başına eklediğim o eski şarkı. Bizi kalbimizin tam ortasından vuran her şey için sadece biraz yazmak istedim. Ne de olsa yapabildiğim tek şey bu.
Yazar: Nihal Yuvacan