Sihirli bir değnek olsaydı
Çok şey isterdik olsun. Hak yenmesin, kimsenin iyi niyeti ve inancı sömürülmesin, insanlar sadece aralarında iyi insanlar ve kötü insanlar olarak bölünebilsin. Kimse ölüme erkenden vakitsizce gitmesin. Birinin canına, malına, emeğine, sevgisine, insanlığına kastedenler, iyi niyeti yüzünden pişman edenler, dünya döndükçe inadına kötü olmaya zorlayanlar, hiç olmamış ve olmayacak olsun isterdik.
İyinin anlamını bulmak için hep bir kötü olmak zorunda olmasaydı, biz beyazı siyahın dışında da görebilirdik, gözler kalpte oldukça derdik.
Büyümenin çocukluğun ölmesi anlamına gelmediğini bilirdik de, yine de maskeler, kalkanlar olmadan birilerine yaklaşabilmeyi dilerdik.
Ölüm yakından henüz yoklamadı ama son zamanlarda çevremde yakınlarını kaybedenlere, genç ve ani ölümlere daha çok rastlıyor buluyorum kendimi.. En çok, her an her şeyin kıymetini bilerek, herkese son sözlerimizi geç olmadan söyleyebilmiş olmayı, yapmadıklarımızdan pişman olmamayı isterdik belki.
Hayatın içinde ‘her şey boş aslında’ dediğimiz anların kısa, bunu unuttuğumuz zamanların daha geniş olmamasını da dilerdik. Uzun ve derin yazıları, her şeyin yıldırım hızıyla tüketilmeye çalışıldığı bir dünyada 140 karakterle sınırlandırmaya direnirken, yine de paylaşmaktan yılmamayı da.
O yüzden dilediğimiz o çok büyük görünen şeyleri hayatın ortasına teslim edip, fotoğraftaki değnekle kısa kısa dokunmak istedim şimdi, suya dokunarak hareler yaratır gibi yazıyorum, bilmişliğimden, yapmışlığımdan değil, olsa diye yazıyorum:
*Evine anahtarınla girdiğinde, dışarıda bıraktığın hayatla içerideki hayat arasında uçurum olmayacak.. Evini kabuğun, dışarısını savaş alanın yapıp, anahtarını her defasında daha bezgin çevirmeyeceksin. Dışarıdaki savaşları da kabuğunun dışında bırakabileceksin.. Evine daha çok dost girecek, daha çok gerçek insanla karşılaşacak, bunu sadece bu dünyada iyi şeylerin de olabileceğine kendine ispat etmek için yapacaksın.
* Yanılmaktan en çok bu yüzden korkmayacaksın. ‘Her hayal kırıklığında içine kaçmadan’.
* Evine geldiğinde kapıyı sevdiğin birileri açıyorsa, aile gibi, sevgili ya da eş gibi, onu hep koruyacaksın. En şaşaalı zaferlerde ya da en beter dibe çöküşlerde bile hayatta sahip olabileceğin en kıymetli şeyin onlar olduğunu unutmayacaksın. Unutmuş gibi de hissettirmeyeceksin.
* Bazen çıplak ayakla çıkabildiğin bir bahçen olacak. En berbat gününde bile, hayat verdiğin çiçekleri ihmal etmeme gücünü kaybetmeyeceksin. Bazen yataktan kalkmak bile istemiyorsan, o çiçekleri sulamak zorunda olduğun için bile kalkabileceksin.
* Kendini haksız bulmayı da öğreneceksin. Hatalı olabileceğini, aptalca davranabileceğini, saçmalayabileceğini.. Yanlış bir adım atabileceğini, olmadık bir yerde kendinden beklemediğin bir laf edebileceğini, hiç istemeden birini kırabileceğini.. Bunu yeterince yaparsan, başkalarının hatalarını bu kadar konuşmayacağını da öğreneceksin mesela..
* Daha çok sinemaya, daha çok kitaba, daha çok müziğe gidecek aklın. Yapmadığın o şey var ya hep ertelediğin, bir türlü başlayamadığın o kitap, yorgunluktan yazamadığın o yazı, başlayamadığın o resim, üşengeçliğinden yapamadığın o spor, peşinden gitmek isteyip de korkuların yüzünden yarına ertelediğin o insan, gideceksin, yapacaksın, başlayacaksın.. Sevebileceğini, yapabileceğini ‘sanman’ bile yeterli olacak.
* Şu an dinlediğim şarkıda, “şimdi vazgeçersen geriye döneceksin, gitme kaybedersen daha çok seveceksin” diyor. Bir şeyi kaybetmeden de daha çok sevebileceksin mesela.
* Arada uzaklaşacaksın şehrinden.. Otobüs, tren, uçak, neyse camına yanağını çocuk gibi dayadığında, ağaçların yeşiline, dağların şekillerine, insanların yaşamına uzaktan bir bakacaksın. Gitmek iyi gelecek.
* Türk kahvesi yanında çikolata, rakı ile balık, şarapla peynir, simitle çay, sinemayla patlamış mısır, denizle martı, gökyüzüyle yıldız, sabahla kahvaltı gibi hayatta karşılaştığın bütün doğal, basit ama güzel ikilileri ‘ikili’ tadına varabileceğin biri olacak. Oh be, iyi ki o var dedirten şeyler yaşayıp buna şaşıracaksın. Ara sıra mutluluktan şaşırmak kavramıyla tanışacaksın mesela.
* Güzel bir muhabbetle sabahlamanın tatlı uykusuzluğunu, güzel bir iş çıkarmanın tatlı yorgunluğunu, günün birinde çocuk büyütmenin zahmetli ama ruhsal zenginliğini yaşayacaksın. Almanın hesabını tutmayacaksın ama emek verdikçe çoğalacak kazandıkların.
* Yorgunluklarına bir gün değecek tüm kazandıkların..
Yazar: Nihal Yuvacan