Satır arasından
Tanımadığı kimseye kapıyı açmıyor yorulmuş insan kalbi. Parmaklarının ucunda delikten bakıyor. Işık o ufak noktadan ne kadar gelirse, gözü ne kadar görebilirse diye, gözlerini kocaman açıyor.
Çok ses var. İçinde, dışında insanın. Hayatın içinden özlediği sesleri süzmeyi hayal ediyor.
Canım sıkılmıştı bugün. Ellerimi yıkarken, aynada tesadüfen kendi yüzümle karşılaştım. Yüzüm, alt çenesi ağlamaktan titrediği için büzülen bir çocuk gibiydi ama ağlamıyordum. Oyundan çıkmak isteyen bir çocuk gibiydim ama başka oyunlar bir yerlerde oynanıyor mu ve beni alırlar mı bilemiyordum.
Bize sonuna kadar oyundan çıkmamayı öğretiyordu hayat. Sevdiğimiz sürece ve sadece sevdiğimiz için oynamayacaksak ne anlamı vardı diyordum, çenemdeki gizli çocuk titremesi bu yüzdendi.
Bunca zamandır öğrendiğim bir şey varsa, insanın içindeki kırıklar hiçbir yere gitmiyor. Güçlü duralım, kendimize inanalım sloganlarıyla yıkıntılar arasında kalmış bizi bulup çıkartmayı öyle iyi öğreniyoruz ki.. Oysa bizim “her zaman güçlü olmak zorunda kalmamaya”, “kendimiz dışında inanacak başka birilerini de bulmaya” ihtiyacımız yok mu?
Güçlü olmak, kendine inanmak her şeyin çözümü diye ısıtıp ısıtıp insanlığın önüne bu yüzden koymayın istiyorum. Hep güçlü sarsılmaz olmak gerekmesin. Kendimize inancımız sarsıldığında, inanacak birilerimiz olsun. Bunları düşündüm. Olmadığından değil, ezbere çözümlerden yorulduğumdan ve onlar bazen hiçbir şeye yaramadığından.
Şu an güzel sözlerle avunamayacak bir ruhla, değişmeyen her şeye bakıyorum, söylemediğim bütün cümleler gözlerimde. Zamanla aram her zamankinden iyi değil, artık çok iyi biliyorum.
Yazar: Nihal Yuvacan