O, biz ve kendi el yapımı maskelerimiz
Bir yol var düşün ve sen bir kaplumbağasın. Kaplumbağanın evini sırtında taşıdığı gibi yükünü taşır, yavaş yavaş yürürsün. Yolda karşına çıkanların çoğu, genellikle sırtındakine, yere doğru eğilmiş yorgun yüzüne bakmaz, bakmak istemez. Onlar için adımlarını görmek daha kolaydır ve bu nedenle seni sadece yavaşlığınla sorgularlar. Gördüğünü yargılamak, insanoğlunun kendi çirkinliğini görmemek yoluyla rahatlayabildiği en zavallı araç olduğundan, sen de onunla inatlaşmanın yersizliğinden emin, kabuğuna kaçarsın. Ne var ki, hayat kabuğuna geri kaçarak da sürmüyor sevgili yolunu seçememiş yorgun kaplumbağa.
Ait olmadığın bir ormandaysan, kendi ormanını bulman, yoksa bir gün yaratman gerekiyor. Bunun için de hoşlanmadığını biliyorum ama, – zaman.
Zamanla çok da iyi anlaşamadık dimi? Sen de benim gibi kendi ormanına doğru – pıtı pıtı koşmaya çalışan bir yorgun kaplumbağaysan, biliyorsundur. Zaman bazen bizden yana, bazen tamamen kendine dönük. Bizi parmağında oynatan bir garip sevgili, ne onunla ne onsuz yapabildiğimiz. En güvendiğin anda elinden kayıp, hiç beklemediğin bir zamanda kapına hediye bıraktığı için seni aptala döndüren, sana eşlik ettiğini zannettiğin yolun yarısında, başka bir yoldan sana doğru el sallarken yakaladığın bir palyaçoya benziyor dimi zaman?
Onun eşlik etmediği o yol seni, beni nereye getirirse getirsin, dönüp dolaşsak da yine kendimize çıkıyor yolumuz. Yani, sırtındaki yükle yürümeye çalışan kaplumbağanın yavaşlığı zayıflığı değil, o durması pek de mümkün ve durması gayet anlaşılabilirken yürümekten vazgeçmediği için güçlü. Bazen başarı, kutsanmaya ve göklere çıkarılmaya gerek bırakmayacak kadar naif, başarı bazen sadece düşmemek, sadece yürüyebilmek ve bazen de sadece hayatta kalmak. Ve okumayı sevdiğim Kafkaokur’un içinden düşen bir Stephen King sözlü çıkartmanın üzerinde yazdığı gibi: “O senin yükün. Ama insan yükünden büyük olmak zorunda”.
“Tüm yıllar boyunca, bizi anlayacak birilerini, bizi olduğumuz gibi kabullenecek, taşı güneş ışığı kadar yumuşatacak sihirbaz gücüne sahip birilerini, bizi yargılamak yerine mutluluğa götürecek, geceleyin ejderhalarımızla yüzleşebilecek, bizi olmayı tercih ettiğimiz ruha dönüştürebilecek birilerini bulmak için bekledik” diye yazıyordu Richard Bach’ın Güvenlikten Kaçış kitabından yapılan bir alıntıda. Okurken, -işte bu- dercesine, beklediğimi ne kadar güzel ifade etmiş diye düşünürken ben, alıntı şöyle devam etti, “Daha dün, bu sihirli birini aynada gördüğümüz yüzde buldum. O, biz ve kendi el yapımı maskelerimiz…”
Yazar: Nihal Yuvacan