Keşke
Seçmediğin yolun sonunda ne olacağını başından görebilsen hayatta sadece bir kereliğine de olsa.
Her şeyin bomboş olduğunu anladığın o an’ı durdursan, bir süre o boşlukta dinlensen, öyle dinlensen ve soluklansan ki boşluğu unutsan.
Karnından ve aklından konuştuğun her şey, sözcüklere bürünse. Senden bağımsız ait oldukları yere doğru yol alsalar ve altında senin imzan olmasa. İsimsiz -bir dost- gibi, yerini bulsa.
Yeni bir dünyayı keşfedecek bir cesaret büyüse içinde, o dünyada tek başına yürümeyeceğine ikna edebilsen kendini, karşındakini.
Kimseden hiçbir şey beklemiyorum derkenki gururlu cesaretin altında, aslında masanın altına saklanmış küçük bir kedi olmasa.
Hayatın hep bir yerinden attığı manevraları erkenden farkedebilsen, gün gelip akışına bıraktığın zaman seninle bir gün ansızın dalga geçmese.
Seninki kadar büyük kalbi olmayan kimsenin kalbine sığmaya çalışmasan..
Söylediklerini anlamayacak kimsenin karşısında o güzel, naif, içinden sözleri sarfederek yorulmasan.
Gözünün yaşını, bir tek onu gelip silmeye ve tekrar akmaması için emek vermeye gönüllü olanlar için akıtsan.
Bilmediğin bir şehirde, bilmediğin bir dilde, sonunu bilmediğin bir sokakta yürüsen ve nereye çıkar farketmese. Sadece yürümeyi becerebilsen.
Umutsuz gelen bütün yazıların aslında delicesine bir umut arayışından doğduğunu bilse bütün insanlar.
Kocaman bir boşluk olmasa yüreğinde. İnsanların akıllarındaki boşlukları da bu kadar görmesen.
Gözleri iyiye kör insanların gözlerini iki elinle var gücünle açmaya çalışmasan.
Çok sevildiği için sıkılmadan üst üste dinlenen bir şarkı olsan. Seni duyduğunda içi titreyen yüreklere değsen sadece. Sadece gözü dolarak okuyanlara ait şiirlerden satırlar olsan. Bir kitap olsan, dilden dile aktarılmış. Sadece seni kazıyarak görmek isteyenlerin geldiği eski bir yazıt olsan.
Sırrını kendi sırrı yapan kapıların davetsiz misafiri olsan bir ömür boyu..
Gökyüzüyle denizin birleştiği yerlerin ova olduğu şehirlerde hayal edilen o deniz olsan.
Doğmamış bebeğinin kokusunu, belki de hiç doğmama ihtimalini bile bile içinde taşısan. Ama bu hiç ağır gelmese.
Hayal kurmayı, adil olmayı, vicdanlı olmayı unutmayan insanların yanında yaşlansan.
Kendine her yenilişinde daha çok umutla başa dönebilsen.
Küçücük bir şeyle mutlu olabilen ruhunu, küçücük şeylerle aynı hızla yormasan. Biraz bırakmayı öğrensen.
Ateşböceklerinin hışırtısını, ışıklarını sevdiğin mevsimlerde ayakların çıplak toprağa bassan ve uzansan, bütün toprak seninmiş, bütün gökyüzü sana aitmiş gibi.
Hiçbir şey için olmasa, sana hayat veren her şeyin hatırına, hayat versen. Yazdığın yazıya, sözünü okuyan başka bir soluğa, dostuna, sevgiline, eşine, bebeğine. Neye hayat verebiliyosan. Payına ne düşüyosa.
Resmini yaptığın ağaçların gerçekten mutlu olduğuna önce sen inansan.
Yazar: Nihal Yuvacan