İleriye doğru düşmek
Korku filmlerinin ‘O gereksiz merakınla burayı takip edersen istisnanız ölüme götürür, neden sıcak yatağına gidip bunu unutmuyorsun?’ merdiveni bu.
Filmlerdeki kötülük, bizi önceden uyarır. Karanlık merdivenler uyarır, ürkütücü bir müzik devreye girer, evlerin büyüklüğü, kapıların çokluğu tehlikeyi gözümüze sokar. Ya da izlediğimizin bir korku filmi olduğunu baştan bildiğimiz için tüm uyarıcılara önceden hazır oluruz. Oysa gerçek hayattaki ‘saf kötülük’, önden ses vermeyen, en şüphelenemediğimiz kötülük. “İleriye doğru düşmek” diye bir kavram varsa, o da sizin çıktığınızı zannederken düştüğünüz kötülüktür. Yüksek dozda hayal kırıklığı, beslenmeye eğilimli bir umut, eser miktarda zaaf, göz kararı bir cesaret, bir tutam öfke ve bolca direnme içerir. İleriye doğru düşersiniz, dert, sizi hem düşürür, hem ileriye atar.
Size acı veren neyse ona benzeyerek size onu hatırlatan, masum ve yabancı bir dolu nesnenin ya da kişinin karşınıza çıkıp size durduk yerde ateş etmesi gibi. Ona benziyor diye bilmeden sizi kalkansız ve zırhsız bırakan o gizli kötülükle mücadele edebilir misiniz?
Bencilliğin, her daim sinsi bir mağduriyet altına gizlenmesi kadar saf bir kötülük var mı? Hassasiyetlerinizin üzerine tatlı tatlı oynayan, zayıf noktalarınızı aleyhinize size hissettirmeden kullanan zekayla yeteri kadar başedebiliyor musunuz?
Suçluluk duymaktan korktuğunuzdan emin olduğu için, itinayla size suçlu hissettirerek güç katlama becerisini siz de ayakta alkışlıyor musunuz mesela?
Bu hayatta iyi bir kalp, umut, haketmek ya da iyi şeylere tutunmanın yetmediği anlar var. Üzerinize üzerinize gelen ama sizinle aslında kişisel hiçbir derdi olmayan ‘zaman’la başedemediğiniz anlar var.
Ölme pahasına merakla, karanlık bir merdivenden çıktığınız ve bu sonu belirsiz filmde, o merdivenden çıkan tek kişi olmadığınız.
Yazar: Nihal Yuvacan