En onurlu savaş boyası
Her ekmeğin onu kazananı aynı anda inciten ve yüzünü güldüren bir hikayesi vardır. Ezilerek şarap olan üzümler veya değirmende öğütülerek una ve ekmeğe dönüşen buğdaylar gibi, bir gün olduğumuzdan daha farklı bir şeye dönüşürüz, dönüştürülürüz. İşçi, önlüğüyle; yazar, kalemiyle savaşır ve üretir. Emeğimiz, yüzümüze sürüp meydanlara çıktığımız savaş boyalarımızdır, sömürülmemesi için direndiğimiz.
Emek ve alınteri olmadan kazanılmış ekmek, onu kazananın yüzünde sizce bu kadar utangaç, mutlu, temiz ve kavgasız bir ifade bırakır mı? Yaratmadığınız ve üretmediğiniz emeğin, olmuş olsun diye sarfettiğiniz gayretin bir anlamı var mı?
İnsanın herhangi bir işi yaparken yaratma ve üretme özgürlüğünü elinden alıp onu makineleştirdiğinizde, o insanın en önemli iki yanını öldürmüş olursunuz. Peki evinizde, arkadaşınızla, eşinizle, dostunuzla da üretebiliyor musunuz? Adı sevgi olur, verdiğiniz ya da aldığınız yeni bir fikir olur, onun için açtığınız ya da sizin için açılan bir kapı olur. Birine göremediği bir şeyi göstermek de üretmektir. Onun için sevdiği bir yemeği hazırlamak bile üretmektir bazen.
Yazarak, çizerek, üreterek, ne yapıyorsa başka birinin dünyasını aydınlatarak yaşayan insanların yüzündeki gizli pırıltı da, utanç da kaybolmaz. Ürettiği şeyle övünmediği, böbürlenmediği için.
Dağları da yaratsa, denizin üzerindeki pırıltı olmayı seçtiği için.
Yazar: Nihal Yuvacan