Denizin gerçek rengi
Eve gelince ilk iş radyoyu açtığım günlerin yüzbinincisi olmalıydı. Yaşadığım kat, çatıya yakın olduğundan, kapıyı her açtığımda yağmurun sesi daha vurgulu geliyordu. Yağmur bir şeye kızmış gibi, tokat atar gibi, hıncını yeryüzünden alır gibi yağıyordu. Gökyüzünün derdi her zamankinden büyüktü ya da.. İçini bize döküyordu da biz bunu mevsime veriyorduk…
Yol boyunca pencereden izlediğim kıpırtılı deniz de griydi. Denizin maviliğini gökyüzünün ışığından aldığını farkettiğimizde büyümeye başlıyoruz diye düşünüyordum. Çocukken bunu ilk öğrendiğimde nedense kabullenmek istememiştim. Çünkü koskocaman denizin maviliği başka bir şeyin rengine bağlı olmamalıydı ki. Hem, bizi böyle kandırmamalıydı sevdiğim deniz.
Bazen hayatın paletindeki bütün renkler kaybolur, fırçaya sadece siyahı ve beyazı alabiliriz, tek çıkarabildiğimiz üçüncü renk gri olur. Fırçayı oraya, buraya savururuz. Kendi hayatlarımızın sokak sanatçıları gibi, kaldırımlarına dökeriz tablolarımızı… Sokaklarında kaybolur, yeni yollar yaratırız.
Soğuktu, elektrikli sobanın içine gömülmüş, yazı yazıyordum şu anki gibi üzerinde kedi gibi küçüldüğüm kanepemde. Kediyle özdeşleştiğim merakım, sıcağı sevmem ve her ufak yere enteresan oturuşlarla sığabilmem tanıyanlarda tebessüm yaratsa da, en çok yazı yazarken yukarıda bahsettiğim o sokaklarda kaybolurken bir sokak kedisi gibi oluyordum. Evini bulmaya çalışıyordu kedi her seferinde. Yazmak böyle bir şeydi, yazıyı bitirmeye yakın, evine giden yolu hatırlıyor gibiydin.
Geç bir saatti… Eve girer girmez, çalıştırdığım ve evden çıkana kadar kapatmadığım radyonun sesini açmıştım. Uyuyakaldığımda, arada uyandığımda, en basit şeyleri yaparken sevdiğim melodilerin eşlik etmesini seviyordum. Evin bir ruhu oluyordu. Müziği kapattığımda, her şey susuyor ve bana bakıyor gibiydi. Bakmasınlar istiyordum..
Dışarıdaki sesi kapattığınızda, içinizdeki seslerin gürültüsü yükseliyor gibidir. Farklı düşünceler, gitgeller, ahenksiz bir orkestra gibi yükselirken içinizdeki şefi ararsınız, ararsınız, ararsınız… Sonra o şef bir yazıdan, müzikten, denizin yedi kat dibinden ya da göğün yedi kat üstünden çıkar.
Birinden ilham almak, en az birine ilham olmak kadar heyecanlı bir şeydir.
O gün gibi, bugün de yorgunum. Şu an kanepenin bir köşesine büzüştüğüm alan kadar, dünyada kapladığım yer. Denizin rengi şu an mavi değil biliyorum. Ama kaldırımlara döktüğümüz tablolar hala renkli..
Fırçalarımı oraya buraya savuruyorum.
Yazar: Nihal Yuvacan