Denize en yakın mesafeden
Bir martı olmak istiyorum bazen diyerek başladı söze.
“Gökyüzünde çok yüksekte değil, denize en yakın mesafeden uçardım bir martı olsam” dedi. “Kanatlarımın suya çarptığında arkasında bıraktığı köpükleri seyrederken artık nereye gittiğimin bir önemi kalmazdı. Denize dokunurken kanatlarımı yeniden hissedebilirdim ve tekrar uçamayacağımı düşünenlere cevap veremeyecek kadar yorgun kanatlarımı oraya yavaşça bırakırdım. Sonra sırtüstü uzanıp kanatlarımı açar, güneşin bembeyaz gövdemde parlamasına izin verirdim. Ve belki, gözlerimi kapatıp küçükken yaptığım gibi başımı biraz suyun içine batırır, denizin içindeki sesleri dinlerdim. İçimdeki sesleri duyamayacak kadar dinlerdim.”
İnsanın içinde kendinin bile duyamadığı sesleri, birine anlatması gerekse, hangi kelimeleri kullanırdı?
Bunu düşünüp duruyordu aceleyle bindiği takside. Hayatında ilk kez bir psikiyatriste gidecek ve aylarca unutmaya çalıştığı her şeyi yeniden birine defalarca anlatması gerekecekti. Trafik ilk sıkıştığında vazgeçip evine geri dönmek istedi ama yola bir kez çıktığında hemen vazgeçmenin korkaklık olduğunu biliyordu. Öyle öğretmişlerdi. Cama başını dayadı; yoldan gelip geçen, koşuşturan, konuşan, gülen insanları donuk gözlerle, başka bir dünyadan bakar gibi izledi… Bu sessizliği bozup onu gerçek hayata döndüren ses, taksi şoförüne aitti.
“Abla tam adresi biliyor musun?”
Evden çıkarken aceleyle her zaman dağınık olan çantasında bulduğu küçük kağıdın kenarına karalamıştı adresi. Çantasında aramaya başladı. “Topağacı meydanını biliyor musunuz?” dedi şoföre.
Şans! Trafik öyle sıkışıktı ki, geç kaldığı için araçtan inip kendi aramak zorunda kalmıştı Özge. Çok üşüdüğü için giydiği ve üzerinde emanet gibi duran kocaman paltosu ile atkısı içinde küçücük görünüyordu. O gün hava, her zamankinden daha soğuktu. Elinde küçük kağıt, oradan oraya koşarken ve görüşmeye iyiden iyiye gecikiyorken sonunda dünyada nokta kadar kalmış gibi ağlamaya başladı.
Sokakta insanların size bakışlarına aldırmadan ağlayabiliyorsanız; acı, içinizde tutamadığınız ve verilmeye mahkum bir nefes gibi dışarı çıkıyor ve siz engel olamadan soluduğunuz havaya bulaşıyor gibidir. Kaybolmak gibidir.
Doktorun muayenehanesine geldiğinde dağılan saçlarını arkaya attı, üzerindeki bütün ağırlıkları çıkardı. Koltuğa oturdu.. Yabancı birinin karşısında çırılçıplak kalmaya hazırlanıyordu. Bu öyle utandırıcıydı ki, doktorun gözlerine değil pencereden dışarı bakıyordu sürekli. Bir an daldı ve o an söyledi:
“Bir martı olmak istiyorum bazen”
“Gökyüzünde çok yüksekte değil, denize en yakın mesafeden uçardım bir martı olsam”
……….
Herkesin gökyüzü, denizi, hikayesi farklı. Ben sadece kanatlarınızı nerede ardına kadar açabiliyorsanız, oraya yakın uçabilirsiniz dilerim. Hayatta da, yeni yılda da..
Yazar: Nihal Yuvacan