Çakıl taşları
Geçimini ‘Aziz’ olmadan önce balıkçılık yaparak kazanan Petrus, “Her şey ışığa maruz kaldığında ortaya çıkar ve ışığa maruz kalan her şey ışık haline gelir” dermiş.
Kocaman bir denizin ve gökyüzünün altında nokta kadar kalabildiğin bir dünyada, kendinin içinde kocaman başka bir dünyayla başetme sanatı, ‘yaşamak’. O küçücük bedene sığdırabildiğin ne kadar karanlık varsa, onları aydınlatman için bütün ışıkları senin geçtiğin ve henüz geçmediğin yerlere çakıl taşı gibi bırakan, oyunbaz bir dünyayla oyun oynama sanatı.
Belki ben henüz görülmeyen ışıklı bir çakıl taşıyım, belki bunu okuyan sen en işe yaramaz çakıl taşı olduğunu sanıyorsun. Belki birileri üzerimizden her gün geçerken ışığımızı farketmiyor bile. Oysa hepimiz birbirimizin çakıl taşıyız.
Oyuncularının herbirinin iplerle gökyüzüne bağlı olduğu kuklalardan oluşan ‘Strings” filminin ünlü repliğinde der ki – I end where you begin, and where you end I begin. In that way, we’re all connected – “Senin başladığın yerde ben son buluyorum ve senin son bulduğun yerde ben başlıyorum. Bu şekilde, hepimiz birbirimize bağlıyız.” Ben ipler kimin elinde bilmiyorum. Ama aynı filmin klişelerinden bir diğeri devam ediyor, – “Sevgiyle birbirine bağlanamayanlar, nefretle düğümlenir” -. Bir tek buna inanıyorum.
Yazar: Nihal Yuvacan