Bir yol ayrımı
Henüz bilmeyenler için şaşırtıcı olacak sanırım ama Vatan’daki emlak editörlüğü görevimden ayrıldım.. Bundan sonra Team İletişim’de medya direktörlüğü görevini yürüteceğim. Bir çeşit veda yazısı yazma hevesinde değilim ama 9 yılın ardından bir değişime gitmenin nasıl bir şey olduğunu paylaşmak istedim.
Mesleğimin ilk zamanlarına ait komik bir anımı anlatarak başlıyorum;)
Yıl 2004’tü ve ben o zamanlar ne İstanbul’da yaşamak, ne de gazeteciliğe dair hiçbir şey bilmiyordum. O zamanlar bilmediğim bir dünyanın içine girip hayatımla ilgili ne kadar doğru bir karar verdiğimi ölçmeye çalıştığım günlerdi. Gazetecilik renkliydi, İstanbul büyülü bir şehirdi. Zordu, büyüktü, bilinmezdi, alışılmadıktı.. Kararımın iyi yanlarını görmek ve pişman olmamak için çabaladığım günlerdi.. Stajyerliğimin hatırlayabildiğim kadarıyla 6’ncı ayı olmalıydı. Koç Holding’in genel merkezinde bir bilanço açıklama toplantısı vardı. O gün bu tür büyük toplantıları takip edebilecek kıdemli arkadaşlar müsait olmadığı için mecburen ‘Nihal izlesin’ denilmişti. O zamana kadar basit fabrika açılışlarına, ufak tefek basın toplantılarına giden ben için bu ‘Nihal izlesin’ sözü, Koç ailesinin gözümün önünden resmi geçit yapmasıyla aklımda birkaç dakika yankılanmış, ‘Acaba bişey kaçırır mıyım’ endişemi çaktırmamaya çalışarak yola koyulmuştum. Ne de olsa tüm tecrübeli gazeteciler orada olacaktı.. Giderken o zamanlar editör olan, bugünse en önemli dostlarımın arasında olan Özlem, “Nihal bu ara gündemde Rahmi Koç’un dünya seyahati var, eğer yakalayıp bunla ilgili birkaç soru sorarsan güzel olur” demişti…
“Rahmi Koç’u yalnız yakalamak”.. Yol boyunca bunu düşündüm! Aklımdan bütün güleryüzümle yanına yaklaştığım anları filan geçirdim. Hayır hiçbiri tam olmuyordu, daha ciddi olmalıyım diyordum bir yandan. Sonunda artık akışına bırakırım diye düşünürken şirketin genel merkezine geldik. Kalabalığın içine girdim, protokol sırasında tüm Koç ailesinin yanyana oturduğunu görünce hemen yakınlarında kendime yer buldum ve gözlerimi Rahmi Koç’a ‘40 yıllık alacaklı gibi’ diktim 🙂
Toplantı biter bitmez yanına gidecektim, tüm planımı bunun üzerine kurmuştum. Derken toplantı bitti, o kalabalık birden ayaklandı ve olabilecek en kötü şey oldu! Sadece bir saniye önce gözümün önünde olan Rahmi Koç, ortadan kayboldu! Filmlerde bir gözünüzü açıp yeniden kapadığınızda başka bir sahnede bulursunuz ya kendinizi, aynen öyle.. O an ben sahibinin elinden kaçmış kurbanlık koyun gibi etrafa dehşet içinde bakıyor, Nakkaştepe’deki holding binasının orta yerinde ‘Rahmi Rahmiiii!’ diye haykırmamak için kendimi zor tutuyordum :)) Gazeteye dönüp Rahmi Bey kayboldu mu diyecektim, hayır kesinlikle bulmalıydım!
Salonda bir sağa bir sola bakınırken sonunda çıkış kapısının hemen dibinde çıkmak üzereyken arkasından gördüm onu. Kendimi nasıl peşinden attığımı gören eminim çok duygulanırdı!. Elimde kayıt cihazı, bir çırpıda ‘Merhaba Rahmi bey, ben Vatan gazetesinden geliyorum, vakit ayırabilirseniz birkaç soru soracaktım dünya seyahatinizle ilgili’ dedim.. ‘Peki’ dedi, yukarı çıkmak üzere adım attığı merdivenleri göstererek “Çıkarken konuşalım” dedi. Merdivenden çıkarken soru sormaya çalışıyordum, bu esnada nefesim tıkanıyor, merdivenler sanki çıktıkça kısalacağı yere uzuyordu:) Sonunda odasına vardık. Ben yine de sorabildiğim kadar çok soru sormaya çalışıyordum. Ve bir kadın aniden kapıyı açıp içeri daldı.
Her cadı asistan gibi bir kadındı, ve her kadın gibi takır tukur hışımla yürüyordu. Kapıyı sanki uygunsuz vaziyetteymişiz de bizi basmış gibi birden açtı ve o çatık kaşları ve cırlak sesiyle şöyle dedi: “Hanımefendi, eğer soru soracaksanız lütfen yazılı olarak gönderin, böyle olmaz!”
Rahmi Bey kuvvetli, kendinden emin bir ses tonuyla bir elini yavaşça kaldırdı ve “Bir dakika, ona ben karar veririm” dedi.
“Bir dakika, ona ben karar veririm!” Heyyyttttt!!! Çömez bir gazetecinin çırpınışlarına nazikçe kulak vermiş, ukala ve çokbilmiş cadı asistana dersini vermişti:) O dakikada bir kamera olsa ve benim yüzüme zum yapsa, o merdivenlerden nefes nefese çıkan utangaç kibarcığın yerini başı dimdik, ‘hıh aldın mı cevabını cadı kadın!’ ifadesiyle gözlerini kısarak bakan cesur bir kızın aldığını görürdü.
Zamanla yarışarak eve gittim, kayıt cihazını sonuna kadar açtım, yazıp gazeteye mail attım.. Ertesi gün diğer gazetelerden bizimkinin tek farkı Rahmi Koç’la konuşulmuş ve seyahatiyle ilgili farklı bir kutu haber çıkarılmış olmasıydı. Ofisten içeri girerken Özlem, bana eliyle ‘başardın’ anlamına gelecek bir ok işareti yaptı.. Bunun beni motive ediceğini biliyordu, ben de sanki dünyanın en ünlü kişisiyle tam sayfa röportaj yapmışım gibi ara ara baktım o sayfadaki minik kutucuğa..
Babamın gazetedeki haberlerimi kesip, stajyerken gönderildiğim en ufak bir fabrika gezisi haberimden sonra beni güldürmek için “Ooo araştırmacı, gazeteci, yazar Nihal Yuvacan” gelmiş diye takıldığı günler vardı. “Nihal haberin bu sefer büyük çıkmış” diye gururlanırdı. Ben ilk kadroya alındığım ve haberlerimin yazdığım gibi değiştirilmeden konulmaya başlandığı o ilk günlerde, “Hiç değiştirmemişler, aynen koymuşlar” derdim bir heyecanla… Artık bu işi az çok kapmıştım ki böyle oluyordu..
Zaman güzel şeyler kattığı kadar, bazı heyecanları da götürdü. Şartlar, insanlar, sektör, dönem vs. içinizdeki enerjiyi tüketiyor zamanla.. Artık babam gazeteleri kesmiyor, ben de dönüp çaktırmadan baktığım ve heyecan duyduğum bir habere artık imza atmıyorum. Bir şeyler tükendiği zaman direnmeye çalışmaksa sadece kendinizi üzmenize neden oluyor, bunu anladım..
İnsanlar ileri geri konuşmayı çok seviyor, bunu da hatırladım.. Kimse kimsenin gerçekten ne yaşadığıyla ilgili bilgi sahibi olmadan fikir yürütüyor. Genellemelerle, önyargılarla bakıyor bir başkasının yaşamına.. Herkesin işi kendine sorulsa en zor, herkes her şeyi en iyi kendi bildiğini düşünüyor. Teşhis koymak için ortalıkta gezinen bilirkişiler var adeta.. Benim en büyük önerim, siz üzülürken yanınızda kimler oluyorsa, onların düşüncelerine kıymet verin.. Gerçekte neye ihtiyacınız olduğunu en iyi siz bilirsiniz, kendine göre bir doğruyu söyleyen herkes, kendi hayatına dönüyor çünkü sonunda.. Üzüldüğünüzde yanınızda kim var, onların düşünceleridir kıymetli olan.. Hatta çoğu zaman gerçekten üzüldüğünüzde bir tek siz varsınızdır, sizi en çok sevenler, aileniz bile hayatına devam eder isteseniz de istemeseniz de… Kendinizi her durumda toparlayacak olan sizseniz, bazen sadece kendinizi dinleyin.
Ben de hiçbir iş ilişkimiz olmadığı halde ‘7/24 telefonum açık olacak ne zaman yardıma ihtiyaç duyarsan’ diyen pr’cı arkadaşlarımın, ‘sen yaparsın’ diyen dostlarımın desteğini dikkate alarak başka bir yola atıldım.. “Gazeteciden gazeteciye dost olmaz” sözüne inat gelişen dostluklarım, rengini sonradan belli edeceklere de eyvallah diyecek kadar yeterli.. Bu yazıyı okuyan, işle ilgili yolumuzun bir yerde kesiştiği pek çok arkadaşa da teşekkür ediyorum, hem destekleri hem de iyi ya da kötü öğrettikleri için.. Kötü örnekler bile neyin nasıl olmaması gerektiğini gösterdikleri için önemliydi benim için.
Yazar: Nihal Yuvacan