Bir köşede birikenler
Fransızca’da “özlemek” yerine “eksik bırakmak” fiili varmış. Yani bu “Onu özlüyorum” değil de, “O beni eksik bıraktı” demek. Yarım kalan her iyi şey, sonsuzluğa uzar. Boşlukta, arafta bekler gibi asılı kalır. O yüzden iyi olan ne varsa yarım kalmasın, sonsuza değil insanın kendisine eşlik etsin istiyorum.. Tomris Uyar’ın dediği gibi, beklemeyi bilenlerin adı, duraklara verilsin. Final yazıları akarken soundtrack’ını sonuna kadar dinlediğimiz filmler ve o filmler gibi gelen her şeyin sonsuz olmasını diliyorum. Gökyüzü, onu her kimle sahiplenirseniz sizindir. Bazen hiçbirşeyiniz olmaz ortak, dersiniz ki, -En azından bu gökyüzü ikimizin-. Avunmaya çalışmaya kocaman, mavi ve derin bir mazeretiniz vardır artık.
-o-
Oyuncu Tilda Swinton, güzelliği ‘Sahicilik, oturmuşluk, özgünlük ve hafifliğin bir kombinasyonu. Nezaket ve özsaygı’ olarak tanımlamış. Fiziken en çok beğendiğiniz erkek ya da kadınlarda bunlar olmadığında her şey ne kadar geriye gider, çok iyi bilirsiniz. Konuşurken güzelleşen insanlar, bence yeryüzünde bugün en çok ihtiyaç duyduklarımız… Sözlerinizi azaltarak değil size çoğaltarak geri döndüren, sizi bu şekilde zenginleştirebilenler. İyi paslaşabilenler aynı takıma girdiğinde, hayata karşı oynanan bütün maçlar kazanılır. Sonunda tabela aksini gösterse de göstermese de.
-o-
Cesaretle ilgili duyduğum tanımlamalar arasında en samimi olanını Ambrose Redmoon söylemiş: “Cesaret korkunun olmaması demek değildir. Bir şeyin korkudan daha önemli olduğuna inanmak demektir”. Gerçekten korkudan daha önemli olduğuna inandığınız bir şey varsa, cesareti ondan daha çok hakeden bişey geride kalır mı? Küçükken parklardaki uzun kaydıraklardan korkardım. Yine de heyecan verdiği için sıraya girdiğimde, geri dönecek zaman kalmadığından yokuş aşağı mecburen bırakırdım kendimi. Aşağıda beni tutacak kimse genellikle olmazdı ve hızlı düşmemek için kenarlara tutunurdum. Hayat bazen tam olarak bu. Korktuğumuz yokuşlarda aşağıda bizi tutacak kimse olmadan, tutuna tutuna kendimizi bırakmak işte bazen tüm olan biten. Parkın ne kadar büyük olduğunu unutup, rüzgarı hissetmek için her zaman aşağıya düşmek gerekmediğini görememek. Korktuğunda, arkanda dizilip seni kaymaya zorlayan insanlara rağmen geri dönebileceğini görememek. Parka kocaman bir çığlık bırakıp kaçmak istemek. Çocukça, çılgınca ve insanca.
-o-
Kalp atışının zikzak çizmesi, dikkat ederseniz yaşamanın birbirini peşi sıra takip eden iniş ve çıkışlarıyla aynı sembolik dengede. Ne inişe geçince yeniden yükselmemek mümkün, ne de yükselince orda hep kalmak. Bu zikzak yaşam belirtisini gösteren o acayip denge. Yerinde sayan düz çizgi, bu yüzden ölüm demek. Yani kalp diyor ki, ne acı çekerken hep orada kalacağını zannet, ne de mutlu olduğunda bunun hiç bozulmayacağını. Çünkü biri diğerinin hep arkasından gelecek. Ne zamanki sadece birinde takılırsın, o zaman dururum. Yani sakin ol şampiyon, çünkü acı da var. Ve Cohen haklıydı, ‘Her şeyde kusur yaratan bir çatlak vardı ve ışık içeri ancak böyle girerdi.’
-o-
Atacama’nın Gözleri diye bir belgeselde yıldızlar içindeki organik molekülleri araştıran gökbilimcinin bunu anlatırkenki heyecanı ilgimi çekmişti. Bu moleküller dünyada yaşamı sağlayan moleküllerle aynıymış.. Gökbilimci, “Yıldızlar bir süre sonra kütlelerini kaybedip uzaya saçıldıkları için yaşamın sadece dünyada olduğuna inanmak güç” diyor. Kaybolan her yıldız, başka bir dünyada yeniden yaşam buluyor özetle. Bu aynı, ışığımızı kaybettiğimizde ve yıldız gibi kaybolduğumuzda bir gün yeniden yaşam vermeye ve yeniden hayat bulmaya aslında nasıl mahkum olduğumuzu açıklıyor. O yüzden içinde ışığını, yolunu kaybeden herkes, kaybolan başka bir yıldızın zerresiyle yeniden parlayacak bir gün. Zerreleri göremediğimiz için bilemiyoruz sadece, ne zaman üzerimize düşecekler bunu hissedemediğimiz için bugünkü karanlığımız.
-o-
Masamdaki balık için ayakucumda başını kaldırıp çaresizce bakan kediye göre şanslı olabilirim. Halbuki bilse ruh halimizin aynı olduğunu, karşıma oturur, bir küçük açardık. Ben de ona hayatımın uzak masalarındaki balıklarından bahsederdim. Belki küçük kara balık masalını anlatır, benimle dalga geçmesine izin verirdim. Farklı dünyaların kedileriydik günün sonunda. Gerçek hayatta kedilerden bir farkımız yok bazen. Zannetmelerle sokuluyoruz sevdiklerimize. Onların bizim bir kedi olduğumuzu anladıklarını da bilmiyoruz.
-o-
Bir geceyarısı, -gözümü kapatıyım ve sabah olmuş olsun- diye yattığın uykunun arasında plansızca uyanıvermek kötüdür. Karanlık uzar gider geceyle birlikte. Oysa bir şey sadece güzel olduğu için uzun olmalı. Uykundan sadece hayalin için uyanmalısın. Işıkları açık bıraktığın kanepende, bir battaniyenin içinde büzüşüp kaybolduğunda dünya üzerindeki herhangi sıradan bir noktadan başka bir şey olmalısın.
-o-
Kişisel izlenimim, pek çok kişi iyi bir insan olduğunu zannediyor, dost olmaya çalışıyor ama gerçekte olan biten bundan farklı. Andy Warhol’un ‘Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak’ sözünü, bence artık ‘Herkes bir gün 15 dakikalığına vicdan sahibi olacak’ ifadesiyle değiştirebiliriz. Kısaca dostsanız, herkes gibi davranmayın, herkes gibi davranacaksanız en azından dost olduğunuzu iddia etmeyin. Kendi adıma elediklerimden benim hayatımda kalanlar, benim için yeterli, akrabadan arkadaşa kadar bundan fazlası artık hayatımda olmadığı için iyi hissediyorum. Birileri yastığa başını neye zarar verdiğini umursamayarak koyar, birileri de umursayarak. Gerçekte ne olduğumuzu en iyi bilen geceye selam. Bu arada ilkokuldayken simitinden vermemek için alır almaz etrafını tek tek ısıran bir arkadaş vardı. Zannediyorum bugünlerde bir canavar olmuştur. Bu nereden aklıma geldi bilmiyorum ama ona da selam:)
-o-
‘Varolmanın dayanılmaz hafifliği’nden yapılan şu güzel alıntı ise gündeme dair.. “Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığı ile, özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı (iyice derinlere gömülmüş, gözlerden uzak sınavı) onun, merhametine bırakılmış olanlara merhametinde gizlidir: Hayvanlara. Ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır, o kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır.”
Yazar: Nihal Yuvacan