Bi’ sade hayat lütfen!
Bize “Neler yapıyorsun?” diye sorduklarında ağız birliği etmişçesine “Koşturuyorum” cevabını verirken, günün birinde aslında yetişmeye çalıştığı herkesi ve her şeyi sırtında taşıyarak yürümeye çalışan kaplumbağalara dönüşüyoruz… Evimiz, işimiz, çantamız en az kafamız kadar dolu ve karışık. Peki yüklerimizden arınmak, biraz daha sadeleşmek ve hayatı kolaylaştırmak mümkün mü? Cevabı ‘zihin detoksu’ ve ‘mucizevi dokunuşlarla’ kendimizi yeniden yakalamakta gizli…
-Elele- Temmuz 2015 yazım-
Eviniz çok dağınık, ya ofisinizdeki masanız? Topluyorsunuz ama kısa bir süre içinde her yer yeniden dağılıyor… Çantanız çoğu zaman ağır ve karışık. Mutlu olmak için alışverişe vuruyorsunuz kendinizi, düşünmeden ‘Bir gün lazım olur’ diye aslında ihtiyacınız olmayan şeyleri satın alıyorsunuz. Yine bir gün eskiyen eşyalarınızı ‘Belki lazım olur’ diye atamıyor buluyorsunuz kendinizi… Yani farketmeden aldığınız yükler o kadar çoğalıyor ki, kendinizi herkese ve her şeye yetişmeye adadığınız şehrin koşuşturmacası bittiğinde aslında o kadar keyifli olmadığınızı hissediyorsunuz. Kafanız hep dolu, çoğu zaman dalgın ve unutkansınız… Şehir insanının yakından tanıdığı bu duygular, uzmanlara göre tek bir gerçeğin altını çiziyor: Aslında kaos olarak adlandırdığımız bu tabloda sadece ‘kendimize geç kalıyoruz’. Ancak kendimizi yeniden yakaladığımızda sadeleşip yüklerimizden arınmak mümkün oluyor.
“Peki nasıl?” dediğinizi duyar gibiyiz. Gerçek şu ki, kendimizi dinlemek yerine o kadar çok ve farklı dış sese odaklanıyoruz ki, kafamızın karışık olmasının en belirgin sebebi bu. “Hayatı bir oyun sahnesine benzetirsek, kendimize sahnede oynanan oyunun arkasından bakmak ve o sahneden ibaret olmadığımızı görmek zorundayız” diyor Spiritüel Yaşam Uzmanı Gülden Üner… Ancak hayatta inandığımız şeyle irtibatta kaldığımızda kendimize sahnenin biraz dışından bakabiliyoruz… Tüm sorunun kaynağında özümüzün üzerini örtmemiz ve ondan kopmamız var. Bir başka deyişle, kendimizi rolümüze fazla kaptırmış, gerçek kimliğimizden ve inandıklarımızdan uzaklaşmış oyunculara dönüşüyoruz.
Hayalimiz ‘tamamlanmak’
Sadeleşmek ve hayatı kolaylaştırma isteği, günümüz insanının yaşamının tam ortasında öylece duruyor. En çok ‘tamamlanamamışlık’ hissiyle hayatımızı aslında ihtiyacımız olmayan pek çok şeyle doldurduğumuzu anlatan Gülden Üner, “Özellikle kadın, kendini ‘tam’ hissedemediğinde ‘ne kadar çeşitli şeylere sahipsem o kadar tamamlanmış olurum’ gibi bir duyguyla alışverişe sarılabiliyor ya da işkolik oluyor. İşinde var olma çabası göstermeye başlıyor. Fakat bu, onda sıkışmışlık hissi de yaratıyor çünkü hayatında bunun için başka bir şeyleri feda etmeye başlıyor. En sık rastladığımız şu ki, insanların iç dünyası darmadumansa, evleri de aynı ölçüde dağınık olur. Çantası da karışır, hatta ağırlaşır. Kıtlık bilinciyle sanki sonra bulamayacakmış gibi alışveriş yapar. İstifleyerek tüketir. Kısaca hayatının her alanını kendi dışındaki her şeyle doldurur” diyor…
Üner’e göre feda ettiğimiz şey, karşılığını almaya çalıştığımız şeye denk gelmediği zaman hayatımızda bir alma-verme dengesizliği yaşıyoruz. Kişinin o noktada kendine şunu sorması gerekiyor:
“Benim yaşamımda gerçekten ihtiyacım olan ne var? Ben nasıl bir evde yaşamalıyım, nasıl eşyalarım olmalı, nasıl arkadaşlarım olmalı, nasıl bir iş yapmalıyım, ne tür sosyal ortamlarda bulunmalıyım…”
“Bir gün lazım olur” demek yükün ta kendisi
İşte sadelik tam burada devreye giriyor: ‘İhtiyacı olmayanı bırakmak, hayatından uzaklaştırmak…’ Bu hayatın her alanında geçerli; insanlar yaşam alanına, sosyal yaşamına, iş dünyasına, aile ve aşk yaşamına sadeliği yerleştirebildiğinde birdenbire hareket alanı kazanıyor.
Peki bunu nasıl başaracağız? Bir soruyla başlayalım. Örneğin sosyal medyada hiçbir zaman irtibatta olmayacağınız insanlarla arkadaş oluyorsunuz zaman zaman değil mi? Tuhaftır ki, bazen nasıl gereksiz eşyalarımızı bir gün lazım olur diye tutuyorsak, insanlara da maalesef aynı muameleyi yapabiliyoruz… “Böylece farkında olmadan bir yük alıyoruz” diyen Üner, “Kendi mahremiyetinizi sadece ona layık olduğuna inandığınız insanlara açmak sizi güvende ve rahat tutar. Diğer türlü aslında rahatlayamazsınız. Risk faktörleri çoğalır, bir gün tanımadığınız bir insandan olumsuz bir yorum bile alsanız enerjiniz düşer, buna ihtiyacınız yok” değerlendirmesini yapıyor.
Zor insanlara karşı ‘aydınlık’ kalkanı
Üner, devam ediyor: “Üzüntülerimiz, bizi üzen şeylere yüklediğimiz anlamlarda gizli. Hayatımızda bizi psikolojik mücadeleye yönelten zor insanlar hiçbir zaman ya da en azından beklediğiniz hızda değişmeyecek. Biz onlara verdiğimiz anlamlar yüzünden üzülüyoruz. Burada önemli olan şey ‘üzerimize almamak’, konunun bizden kaynaklı değil, kendilerinden kaynaklı olduğunu kavramak. Bu yüzden gizli saldırıları anlamamazlıktan gelin. Çünkü unutmayın ki karanlığı bilen, karşısındaki karanlığı da tanır. Ancak onlara bilmedikleri ‘aydınlık’ yanla yaklaşırsanız bunu anlamlandıramazlar, sizinle savaşamazlar.”
Üner, karşımızdaki insanların bizle ilgili düşüncelerini ‘kendiliklerinden istemediği sürece’ değiştiremeyeceğimizi de hatırlatıyor. Tam da bu yüzden zorla birilerine kendimizi anlatmak, bize yük olarak gelmekten başka bir işe yaramıyor… Üner, özellikle biz kadınların kelimelerin altında anlam aramak konusunda daha senarist olmasından hareketle uyarıyor: “Zannetmekle vakit kaybediyoruz. Oysa sormak zihinsel dinginlik sağlar. ‘Bana bunu mu demek istedin, doğru mu anlıyorum?’ demek en sağlıklı yol.”
Kabul etmesek de her şeyi kontrol edemeyiz
Sahip olduğumuz mesleğin bir amaç değil araç olduğunu unutmadan, ev ve iş arasında denge kurmaksa hepimizin en büyük mücadelelerinden biri değil mi? Eve çok zor durumda kalmadan iş getirmemeyi bir kural olarak benimseyip programlı olduğunuzda bir şeyleri kontrol almaya başladığınızı görürsünüz. Ancak bunun yanında elimizde olmayan şeyler üzerinden trafikten başlayarak stres yükleniyoruz. Bu noktada gerçekten bizden kaynaklanmayan şeylerin sorumluluğunu almamamız ve kontrol edemeyeceğimiz şeyler yüzünden kendimizi hırpalamamamız gerektiğini tekrarlamak gerekiyor. Biz genellikle bunun tersini yapıyoruz.
Yardım etmek için önce birinin bunu istemesini bekleyin!
Yardımı sizden talep edilmeden yapanlardan mısınız? İyi niyetli birisiniz şüphesiz ama bunun sizi aslında ruhen yorduğunu söylesek? Bunun en önemli nedenini ‘alma-verme’ dengesinin bozulmasıyla açıklıyor Gülden Üner. Bir insanın halinden sürekli şikayet etmesi, sizin ona yardım etme isteğinizi kamçılıyor, oysa bu insan sizden yardım istemiyorsa bunun altında çekinmesi değil, gizli bir kibre sahip olması yatıyor olabilir. Hatta enteresan gelebilir ama bu kişi, şikayet etmek, ondan beslenmek, ilgi görmek ve belki mağduru oynayarak rahatlamak da istiyor olabilir… Yardım aldığında siz bunu engellediğiniz için aksine içinden size kızabilir ve siz günün sonunda dersiniz ki “Her şeyi yaptım ama yine de yaranamadım”… Sonra da sizden beklenmeden yardım ettiğiniz şeyler, bir gün göreviniz olur. Hiç farkında olmadan bir yükü daha almış olursunuz. Ama işin özünde karşılık beklemeden yaptığımız yardımlar, bizi biz yapıyor, ancak karşılık beklemediğimizde affetmemiz kolaylaşıyor.
Üner, aile, eş veya sevgilimizle olan ilişkilerimize de değiniyor: “Sevgi ilişkisine dayanan tüm ilişkileriniz, size kendinize alan bırakmamaya götürmemeli. Ne zaman sadece onlar için yaşar hale gelirsiniz, bağımlılık yaratırsınız. Bir noktada ‘hayır’ demeyi ve herkesi aynı anda mutlu edemeyeceğinizi öğrenmelisiniz.”
Sabah 10 dakikalık meditasyon şart!
Görmediğimiz, farkedemediğimiz kaç duyguyu halımızın altına süpürüyoruz?Kendi ruhu hariç her şeye dokunan insanlar var çevrenize bakarsanız… Üner, bu noktada diyor ki: Aslında kendimize geç kalıyoruz. İç dünyamızda ne kadar alan açıyorsak, dış dünyada da o kadar alan açıyoruz, iç dünyamızda kendimize yer yoksa, dışarıda da maalesef olamıyoruz. İçerde sadeleşmeden dışarda bunu yapamıyoruz.” Bu yüzden sabahları 10 dakikalık bir meditasyonla güne başlamanın önemli olduğunu söyleyen Gülden Üner, insanların kendilerini sorgulama konusunda nazik olmadığını ifade ediyor. Çoğu zaman haklı… Hayatınızdaki bazı kararlar için “Keşke daha önce bunu alsaydım” demişliğiniz mutlaka vardır… Oysa, bazı şeyleri yapabileceğiniz günün gelmesi için yapamayacağınızı sandığınız, hatta yapamadığınız bir dizi dönemden geçmeniz gerekiyor. Bu yüzden zaten geriye dönseniz de o kararları alamazdınız… Özünde sanıyoruz, hatasız ve mükemmel olmaya değil, sevgiye ihtiyacımız var.
Gününüzü basit adımlarla zenginleştirin!
Sabah erken kalkın… 10 dakika, burundan nefes alıp burundan verdiğiniz nefes çalışması içeren bir meditasyonun ardından mutlaka duş alıp kahvaltı edin… İşyerine giderken hep aynı yolu kullanmayın, araç değiştirin… İşyerinde programlı çalışıp kendinize tek başına kalabildiğiniz 10 dakikalık dinlenme alanları yaratın. Mümkünse öğle yemeğini hep aynı yerde yemeyin, kısaca otomatik kalıplarla hareket etmemeye çalışın… İşi orada bırakıp evinize dönün…
İşten geldiniz ve diyelim ki kötü bir gündü… Tek yapmak istediğiniz koltuğa uzanmak ve öylece kalıp hiçbir şey yapmamak değil mi? Oysa uzmanlar bunun yanlış olduğunu, aksine mümkün olduğunca hareket etmemiz gerektiğini söylüyor. Çünkü, hareket etmezsek sadece zihnimiz çalışıyor ve sağlıklı düşünmeyip senaryolar üretmeye başlıyoruz. Bu da can sıkıntısının depresyona sürüklediği bir kısır döngüye bizi yöneltiyor.
Marie Kondo’dan ‘Hayatı Sadeleştirmek İçin: Derle, Topla, Rahatla!’
Belki bir gün kullanırım diyerek sakladığınız, biriken pek çok eşyayı atamamanızın iki temel nedeni vardır: Geçmişe bağlılık ve gelecekten korku. Gereksiz eşya sayısı artarken, kendimizi fiziksel ve zihinsel anlamda gereksiz şeylere boğulmuş halde buluruz. Japon temizlik ve organizasyon uzmanı Marie Kondo’nun 3 milyon adet satan uluslararası bestseller olan kitabı ‘Hayatı Sadeleştirmek İçin Derle, Topla Rahatla’da Elele okurları için gözümüze çarpan 15 önemli noktayı inceledik…
Kondo’ya göre, evinizi düzenlediğiniz zaman tüm meseleleriniz ve geçmişinize dair her şey de yoluna girmeye başlar. Kendinizle iletişim kurmuş olursunuz ve sonuç olarak hayatta yapmanız ve yapmamanız gereken şeyleri net bir şekilde görebilirsiniz. Çünkü hayatınızda her şeyi değerlendirmenize fırsat veren sessiz bir alan yaratmak oldukça önemlidir…
1.Tek seferde detaylı toplayın
Kondo, alışılageldiği gibi her gün azar azar toplamak yerine tek seferde detaylı toparlamayı tavsiye ediyor, çünkü süreç uzadıkça bu işi asla bitiremeyeceğimizi düşünerek bıkıyoruz. Ev toplamayı özel bir etkinlik haline getirin ve her gün yapmayın.
2.Sabah erken kalkarak başlayın
İşe başlamak için en uygun zaman, sabahın erken saatleridir. Taze sabah havası zihninizi açar ve ayırt etme kabiliyetinizi keskin kılar. Rahatlamak için arka fonda bir müziğe ihtiyacınız varsa, tercihiniz mümkünse sözsüz melodiler olsun.
3.Kritik soru: “Bana haz veriyor mu?”
Önce atın! Kritik soru şu: Bu sana haz veriyor mu? Yanıt evetse, elinizdekine sıkıca sarılın, olmasa da olur aslında diyorsanız, atın gitsin. Peki bir şeyi atamadığınız zaman ne yapmalı? İçgüdüsel olarak nesnenin çekici olmadığını bilsek de zihnimiz onu atmamıza engel olmak için bir sürü sebep üretir. Mesela, “Daha sonra buna ihtiyacım olabilir” veya “Bunu atmak israftan başka bir şey değil” gibi. Bu noktada ilk olarak bunu neden edindiğinizi düşünün. Örneğin hiç giymediğiniz bir kıyafet varsa, size neyin yakışmadığını göstererek rolünü tamamlamış demektir. Nasıl hayatınıza giren yanlış insanlar doğru insanların kıymetini gösteriyorsa, hayatımıza giren yanlış eşyalar da böyle smile ifade simgesi
4.Kategoriye göre sınıflandırın
Kategoriye göre sınıflandırın, bulunduğu yere göre değil. Sorunun temeli, insanların aynı türden nesneleri birden fazla yerde saklamasında yatar. Her yeri ayrı ayrı topladığımızda, aynı işlemi defalarca yaptığımızı farkedemez ve ev toplamanın bu kısır döngüsüne hapsolmuş oluruz. Bunun önüne geçmenin tek bir yolu var; gruplandırarak düzenleme. Mesela bugün için belirlediğiniz odayı baştan sona toplamak yerine, kendinize “bugün kıyafetler, yarın kitaplar” gibi hedefler koyun.
5.Hız veren sıra: Kıyafetler, kitaplar, kağıtlar…
Atmaya, karar vermesi kolay olan eşyalarla başladığınızda süreç sorunsuz yürür. Takip edilecek sıra şöyledir: Kıyafetler, kitaplar, kağıtlar, muhtelif eşyalar ve duygusal bağ kurduğunuz eşyalar. İşe kıyafetlerle başlayın ve onları kendi içinde alt kategorilere ayırın. Üstler, altlar, asılması gerekenler, çoraplar, iç çamaşırları, el çantaları, aksesuarlar, ayakkabılar gibi… Bu sırayı takip ederseniz, toplama sürecinde şaşırtıcı derecede hız kazanırsınız.
6.Atamadığınız giysiyi ev kıyafeti yapmayın!
Yığın halini alan hırkalar veya artık giymediğiniz elbiseleri atmak yerine ev kıyafetini yapma alışkanlığınızdan kurtulun. Defalarca giyilebilen gündelik kıyafet olma özelliği taşıyan tek şey koton tişörtlerdir, diğerleri zaten aslında o kadar rahat değildir. Asıl israf, hoşlanmadığınız kıyafetlerden kurtulmak değil, sürdürmek istediğiniz yaşam tarzına uygun bir alan yaratmak istediğiniz halde bunları giymektir.
7.Gardrobunuza enerji katmanın sırrı
Kıyafetlerinizi sağa doğru artacak şekilde düzenleyin. Yani ağır parçaları dolabın sol, hafif parçaları ise sağ tarafına asın. Paltolar sol tarafta yer alırken bunu sırayla elbiseler, ceketler, etekler ve bluzların takip etmesi gibi… Sağa doğru yükselen çizgiler insana kendini daha rahat hissettirir, tazelik verir. Bu arada bir tüyo da eşyaları yataydan çok dikey yerleştirmek üzerine… Çünkü eşyalar, ya da giysiler yatay olarak üst üste yığıldıkça altta olanları unuturuz ve kullanmayız.
8.’Bir ara’ hiçbir zaman demektir
Öyle ya da böyle kitaplarınızdan sadece birkaçını yeniden okuyacaksınız. Kondo, yarısına kadar okuduğunuz kitapları veya bir ara okurum diyip elinizi sürmediğiniz kitapları tozlanmaya bırakmaktansa, sizi gerçekten etkisi altına bırakan kitaplara odaklanıp diğerlerini isteyen birine vermenizi öneriyor. Bazen de bazı kitaplardan değil, içindeki belli başlı cümlelerden ayrılmak istemezsiniz. O zaman ilham veren cümleleri saklayın, kitapları değil…
9.Kağıtlar dosyaya, bozuklar cüzdana!
Evinizin birçok yerine yayılan kağıt yığınlarına gelelim… Kağıtların hepsini önce tek bir noktada toplayın. Fatura gibi ilgi gerektirenler ve sözleşme, garanti belgesi gibi saklanması gerekenleri ayrı ayrı dosyalarda tutun. Yine çantalarınızın 1 numaralı dostu ‘bozuk paralarınızı’ biriktirmeyin, ‘cüzdanımın içine’ sloganınız olsun.
10.’Öylesine’ kelimesiyle vedalaşın
Peki madeni paralar, saç tokaları, silgiler, yedek düğmeler, kol saati parçaları, bitik piller vs vs…? Bazen atılmayan ama ‘öylesine’ cevabıyla tutulan kutular vardır… Öylesine yaklaşımıyla artık vedalaşın. Eşyaları öylesine değil, sevdiğiniz için saklayın.
11.Gizemli kablolar gizemini hep korur!
Ne işe yaradığı bilinmeyen gizemli kablolar! Gizemli kablolar gizemini her zaman koruyacaktır. Ne işe yaradığından iyice emin olduğunuz kabloları saklayın sadece, gerisinden tamamen kurtulun.
12.Asla gelmeyecek misafirlere özel nevresimler…
Şilte, yorgan, battaniye ve çarşaf setlerinizle düzenli olarak misafir ağırlıyorsanız sorun yok, ancak bu nadir olan bir şeyse bu kadar yedeklemeye gerek bulunmuyor.
13.Çantalarımızda keşke ‘find’ tuşu olsa!
Bilgisayardaki find tuşu gibi keşke çantamızın da bir find tuşu olsa ve aradığımız şeyi oraya söylediğimizde o şey çantamızdan düşüverse… Çantamızın karanlık girdaplarında kaybolmuş, aradığımız şeyi bulmaya çalışırken bu hayali kurmuşluğumuz olmalı! Kullanmadığınız çantaların içini boşaltmayı alışkanlık haline getirmediğiniz sürece bütün çantalarınızın içinde bir şeyler unutur hale geleceksiniz. Çantaları muhafaza etmenin yolu ise başka bir çantadan geçiyor! Bir çantanın içinde en fazla 2 çantayı sapları dışarıda kalacak şekilde iç içe koymak ve bunların aynı türden çantalar olmasına dikkat etmek yeterli.
14.Fotoğraflar çekmecede, anılarım direniyor!
Fotoğraflar ve duygusal anlamı olan eşyalarınızı ne yapacağınıza karar verirken aslında geçmişinizle yüzleşiyorsunuz. Ancak kalbinize dokunanlar haricinde geçmişten kalanlara bakarken, unutmamanız gereken; asıl hazine bu anılara sahip olmak değil, geçen zamanla yaşadığınız dönüşümdür. Geçmiş hatıraların bize öğrettiği şey de budur. Yaşadığımız alan bu nedenle şu andaki benliğimizi yansıtmalı, geçmiş yıllardaki benliğimizi değil. Eski bir erkek arkadaşınızın fotoğrafını unutamadığınız için tutuyor olabilirsiniz, ancak yeni fırsatları görmenin bir yolu da bunları atmaktan geçiyor Kondo’ya göre.
15.Mutfak ve banyoyu temiz tutun
Kondo’ya göre mutfak ve banyolar, temizlenmesi en rahat alanlar olmalı. Bu nedenle baharatları ve yağları ocak kenarından, şampuan ve bilimum temizlik malzemelerini küvet kenarından dolaplara ve raflara kaldırmak gerekiyor.
Röportaj: Nihal Yuvacan