Aşk
Yüzyıllar öncesinden bugüne, nice büyük yazarlara, şair ve filozoflara ilham olan ‘aşk’, o yokmuş gibi davranmanıza rağmen hayatta kalabilen tek şey. Sonra bir gün sizin içinizdeki gizli yazarın, şairin veya filozofun ziline basıp kaçan haylaz ve tatlı sokak çocuğu. “Sen mi büyüksün ben mi?” diye meydan okuduğunuzda kaybetmeye mahkum olduğunuzu içten içe bildiğiniz tek soru, aşk.
Kaybetmenizin de gerçek bir yenilgi olmadığı tek savaş, egosuz ve kibirsiz. İstiridye gibi yaşamak ama ölmemek.
Kabuğunun içine tesadüfen giren bir parazitten kurtulmak isteyen istiridyenin ölene kadar o parazitin tahrişinden kurtulmak için onu sedefle kaplamaya başlayıp bir inciye dönüştürmesi gibi. İnci, kalbimize tutunan aşktır, acıyı güzele dönüştürür, bizi değiştirir, kabuğumuzu kırar.
Herhangi bir şeyden nefret etmek için milyonlarca sebep bulunabilen saçmasapan bir dünyada, herhangi bir şeyi bilinçsizce sevebilmek için tek gerçek neden.
Sonsuz bir aptallık, delilik, tutku ve nefes alma hali. Aklı başında gezinenlerin karanlık dünyasına küfreder gibi bıraktığınız en ışıltılı sırıtış.
Birine ruhla eşlik edebilmek, ki çoğu zaman bedenlerin sevişebildiği, ruhların sevişemediği ve bunu çok az insanın önemsediği bir dünyada bulması en zorudur.
Tıpkı, yorgun ve berbat biten bir günün sonunda üzerinizdekini çıkarmadan onun yanına kıvrılmak, gürültülerin arasında birini ses çıkarmadan sevmek, konuşmadan anlaşmak gibi.
Bu yüzden tek gerçek danstır, ruhla eşlik edebildiğiniz aşk.
Yazar: Nihal Yuvacan