Sanat
İyileşme kelimesinin Japonca karşılığı ‘te-ate’ miş, sözlük anlamı ‘elleri kullanmak’. Ellerinizi güzele kullanın ve iyileşin demek istiyor. Yazmak, resim yapmak, bir heykele şekil vermek, bir müzik aletini çalabilmek gibi… Müzikten edebiyata, boşluğu, acıyı ya da mutluluğu anlatan her şey insana yaşadıklarında yalnız olmadığını hissettirmek için var. Okuyorsun ve -tıpkı işte böyle- diyorsun. Yazıyı yazan o kişiyle bir banka oturup yazdıklarına eklemeler yapmak içinden geliyor. Seni dünya üzerinde küçücük ve bilinmeyen bir nokta olmaktan kurtarıyor. Sanat bu yüzden birleştirici ve onunla uğraşan insanların sadece bu yüzden kötü bir ruhu olabileceğine inanmıyorum.
-o-
Kulağa hoş gelmediğini biliyorum ama, insanlar öldükten sonra en zor çürüyen organlar kalp ve rahimmiş. Bunun sadece biyolojik sebepleri olduğunu düşünmüyorum. Hissedip heyecan duyan kalp ve üretip hayat veren rahim, hayatta da ölümde de ölüme meydan okuyor bence. Ne kadar çok hisseder ve üretirsen, o kadar geç ölüyorsun, belki de gerçekte aslında hep yaşıyorsun.
‘İnsan kendi emeğidir’ demiş Charles Baudelaire. “Kendini yontmayı unutma’ der Zeus… Kendi kabuğunu kendin soyabilirsin, kendi özgürlüğünü kendin dışarı çıkartabilirsin… İnsan, biraz da kendi emeğidir…”
-o-
İzlediğim bir filmde kadın, cüce bir adama aşık oluyor ve film boyunca çevresiyle ve önyargılarla mücadele ediyor. 1.37’lik adama soruyor:
-“Hiç daha önce aşık oldun mu?”
– “Evet 5 yaşındayken ve o büyümeye devam etti”.
Adama sonra diyor ki “Seninleyken sevildiğimi, anlaşıldığımı hissediyorum, bu çok nadir bir şey. Olağanüstü birisin ve dünyamı büyütüyorsun”.
Ama evet sonra ondan ayrılıp mutsuz oluyor. Çok mutsuz. Bir gün arkadaşı şöyle diyor: “Aslında cüce olan sensin. Duygu cücesi. Kalbin, hayatın, ruhun çok küçük. Hepimiz şekil ve kurallarla büyütülmüşüz. Hepimiz birer Naziyiz işte.”
Yazar: Nihal Yuvacan