Cebimizdeki umut kadar tüm gerçek varlığımız
Bir martının boynuna sarılıp gökyüzünde onun gittiği yerlere gitmek istedim şu an. Gökyüzünde pamuk gibi bulutlar var gözlerimi kapadığımda. Ben onları her zaman yaptığım gibi şekillere benzetiyorum içlerinde kaybolurken.. Şehirlerin, evlerin üzerinden geçiyorum, başka başka hayatları arkamda bırakıyorum. Sıkı sıkı sarılmışım martıma, rüzgar bize o şarkıda olduğu gibi esmeyi anlatıyor, esmeyi, esip geçmeyi öğreniyorum.
Hayallerde hep gitmek var. Benim hayalimde veya başkalarının. Gerçek hayata bakarsak, orda boynuna sarılıp bizi başka dünyalara getirecek martılarımız yok.. Geçip gidemiyoruz şehirlerin üzerinden.
Her şey iyi olacak umudu, ne acayiptir hiç bitmiyor. Filmlerde yara alıp enteresan biçimde bir türlü ölemeyen yaratıklar gibi umut.. Ruhun en diplere gitmekten kendini alıkoyan bir tür kendini koruma mekanizması gibi. Kendine olan ve senin bile farketmediğin gizli bir sevgi bence, çünkü içindeki bir yer, iyi bir şeyin seni beklediğine kimseye çaktırmadan gizliden gizliye inanıyor. Hayatımızdaki isimler, olaylar birer simge. Tüm isimler ve simgeler gittiğinde umut da onlarla gidiyor gibi sanıyoruz ve gerçekten bir ara buna inanmaktan başka çaremiz kalmıyor.. Ama bir bakmışsınız içinizde bi yerden yeniden çıkarmışsınız. Farketmenin zaman aldığı konulardan biri bu hayatta maalesef.
Bir şeyleri silme şansım olsaydı, bunu kaybetme korkusunu silerdim. Kötü olanları, şanssızlıkları silemeyeceğimi öğrenecek kadar büyüyen biri olarak, başetmenin yolunu kolayca unutmayalım isterdim. Unutuyor gibi olduğumuzda, hatırlamanın yolunu debelenmeden bulmayı dilerdim her defasında.
Son zamanlarda izlediğim bir filmde, bir veda mektubunda şöyle yazdı: “Bizi hep yanında taşı ve hayat ne zaman acıtırsa çıkar cebinden ve karşına koy.”
Cümle kalbime dokunmuştu, çünkü biliyordum, cebimizdekiler kadardı bütün gerçek varlığımız.
Umut bazen başka dünyaları keşfetmek kadar tutkulu, uğruna kadeh tokuşturdukların kadar şerefine, attığın bumerangın geri dönüşünü beklemek kadar heyecanlı, bir sabah kalkıp baktığın aynadaki güzel yüze bir diğer gün bakmak istemeyecek kadar dalgalı ve birinin gökyüzünde milyonlarca yıldız arasında kırpışıp farkedilmeyi beklemek kadar masum. Ama hep çocuk. Bu dünyadaki en güzel ses, o yüzden çocuk kahkahasıdır. Çünkü umut demektir.
Umut büyütemediğiniz tek çocuk, bırakalım öyle kalsın. Bırakın bazen saçmalasın. Büyümek her şeyi doğru yapmak değil, bazen sadece her şeyi daha büyük yapmak, hepsi o kadar.
Yazar: Nihal Yuvacan