Babama
Babamı yaklaşık 2 aydır sürdürdüğümüz mücadele sonunda pazar günü kaybettik. Bunun için arayan ve yazan herkese telefondan dönecek gücü yeterince bulamadığım için, yapabildiğim tek şey olan yazmayı seçiyorum. İşi yazmak olan bir insan olarak, bulabileceğim kelimeler yetersiz gelse de sessiz kalmamayı, babama, hayata ve insanlığa dair birkaç sözü buraya bırakmayı istedim sadece.
KOAH hastalığı olduğunu bilenler için, virüs ile ilgili olmadığını, yaşadığı atağa bağlı olarak geçirdiği süreçte kalbinin yorulduğunu belirterek başlayabilirim. Dönemsel olarak geçirdiği ve ilaçlarla birlikte toparlanmaya alışkın olan atağı, bu kez önce bizi haftalarca süren entübeye sürüklerken, onu yoğun bakımdan çıkma sevinci, sonra odaya alındığı ilk gün akciğerinde tespit edilen balonun patlayarak yeniden yoğun bakıma alınması, durumu kritik denilen günlerin ardından bizi günler sonra yeniden sevindirerek yoğun bakımdan tekrar çıkması ve mucizeyle iyileşmeye başlaması takip etti. Çok iyi gidiyor denen bir süreçte yeniden gelişen zatüre başlangıcı ve tekrar iyileşme belirtileri gösterirken, kalbinin bu zikzakları kaldıramadığı tespit edilen o gün, uykudayken aramızdan ayrıldı.
Annemizi sadece 1,5 yıl önce kaybettiğimiz yoğun bakım sürecinde ilk kez tanımıştık umutla umutsuzluk arasında sürekli gidip gelmenin insanı sadece kalbinden değil, karnından, beyninden ve tüm iç organlarından vuran, hani –çek vur bir kerede öleyim daha iyi- denen, soluksuz bir süreç olduğunu… Ama bu kez farklıydı. Babam bu süreçte kendini asla bırakmayan, her iyileşme anını yakaladığında espiriler, sevimlilikler yapan, hayaller kuran, planlar yapan bir güzel adam olduğundan, ne o kendini bıraktı, ne de biz.
Hayatla bağını en son ana kadar bırakmamak ne demek biz böylece ondan öğrendik. Bizim üzülmemiz en büyük derdi olduğu için, gözyaşlarımızı içimize akıtıp elini tutarak karşılık verdik. Son 2 gündür bile bizi gördüğünü ve hissettiğini düşünerek, güçlü kalıp ayakta olacağımızı tekrarlıyoruz sesli olarak. Aksine içimizde bin türlü soru işareti ve acıyla, fakat inanç ve teslimiyetin de ne olduğuna idrak etmeye çalışarak… Kontrol edemeyeceğimiz bir düzen içinde, kaygıyla her şeyi kontrol etmeye çalışmaktan ne kadar yorulduğumuzu hissederek.
Babam, çok güzel bir insandı ve çok iyi bir babaydı. O, hastalığından dolayı kimi zaman yardıma muhtaçmış gibi zannetse de, aslında asıl biz onun sevgisi ve yardımına ihtiyaç duyan iki küçük kızdık takvimlerden, yaştan, zamandan bağımsız… Biz babalık-çocukluk kavramını aşmış, annemin acısını birlikte atlatma sürecinde, 3 sevgi dolu arkadaştık. Babam, gülmesini ve güldürmesini bilen, kötü halden anlayan, yapabileceği bir şey varsa kalender biçimde direkt yapan, çok iyi bir arkadaştı. İstanbul Erkek Lisesi’nden 50 küsür yıllık arkadaşları Tarık Haskan, Mehmet Aydın, Necmi Kavuşturan, Şerif Adalı, Mehmet Üçışık, Ahmet Münip Öniz ve o ekipte sayamadığım pek çok isim… Bizi emanet gibi görüp, her bakımdan yanımızda olan kardeşleriydi. Destekleri bizi o kadar çok duygulandırdı ki, ne söylesek hafif kalır.. İyi ki vardınız. Birlikte içkinizi şerefine kaldırdığınız güzel akşamlarınızda babamın yine sizin yanınızda olacağını biliyorum. Bir gün hepimiz bir yerlerde buluşacağız, o masa bir yerlerde yeniden kurulacak buna inanıyorum…
Annem bize merhameti, babam her durumda güçlü kalmayı öğreterek gitti. Şimdi birbirlerine kavuşmuş ve huzurlu bir bahçede olduklarını hayal ederek, akıllarının bizde kalmadığı, bizim için üzülmedikleri hayatlar kurmayı planlıyoruz… Evet belirsizlikler içinde çok güçsüz hissediyoruz, yorgun ve çok üzgünüz. Bugün hemen olamasa da, o hayatları bir gün kuracağız ama inanın, sadece onlar için, babam için…
Son söz olarak, annemin temsil ettiği merhameti bugün bizden esirgeyen, babamın simgelediği ayakta kalma gücü yerine bizi kendince aşağı çekmeye çalışan her akrabayı ve dost geçinen insanı hayatımızdan sildik. Vicdanlarını unutan ya da çok geç hatırlayan, ona rağmen cüretkar, zavallı, bir avuç insan kılığında varlık onlar bizim için. Bir gün, annem ve babamla karşı karşıya geldiklerinde verecekleri hesapları olan, bizim için ise hiçbir şey ifade etmeyen varlıklar. En zor zamanınızda insanlığını unutup sizi yalnız bırakabilen, ‘vicdanını kaybetmiş’ herkesi hayatınızdan çıkarmayı öğreten en değerli gerçek, ölüm.
Annem gibi, babam da hep bizimle olacak. Bizimle birlikte yola devam eden, kalbini bizden yana çevirmiş her gerçek insana selam bugünden.
Evinizde sıkılmaktan, dışarı çıkamamaktan, corona’lı günlere isyan etmekten, maddi-manevi belirsizliklerle boğuşmaktan daha acı olanı, gerçekten sevdiklerinizi kaybetmek. Bunu da ne yazık ki yaşamadan anlayamıyor insanoğlu.
Kendi başınıza gelmeden de bir diğerinin acısını anlayabildiğiniz, her şeyi geride bıraktıktan sonra dahi vicdanını ve gülümsemesini kaybetmemiş, bahçeye çıplak ayakla biraz daha huzurla yeniden çıkabildiğimiz günlere..