10 özel terapi
En son ne zaman sadece ama sadece kendiniz için bir şey yaptığınızı düşünün. Bir şey satın almak gibi maddi ya da kendinize ayırdığınız özel bir gün gibi klişe bir şey değil bahsettiğim. Sizi her şeyden soyutlayan, kalbinize, ruhunuza iyi gelen, yarın ne yapacağınızla ilgili değil de, tam o an neye ihtiyacınız olduğuna odaklandığınız. İç hesaplaşmalara girmeden kendinizle konuşabildiğiniz.
-Elele- Temmuz 2015 yazım-
İyi bildiğim şeylerden biri şu, “Siz iyi olmazsanız, iyi olan diğer hiçbir şeyin önemi yok”. Çünkü işte yolun bir yerinde herkes, en yakınlarınız bile, kendi hayatına geri dönüyor. Sizin size ait sadece bir adet hayatınız var ve kendiniz adına bir şeyler yapmak için adım atabilmeniz bile bazen en önemli başarı.
Farklı konseptleri içeren bu 10 terapiden biri ise, belki sizin bunları hatırlamanıza yardımcı olabilir. Alıştığınız iyi hissetme yöntemlerinden farklı metodları içerdiği için, okurken önyargılı olmamanızı ve size farklı veya yabancı gelse de, size yakın gelen birini denemenizi tavsiye ederim..
1- Negatif kayıtları Nefes Terapisi’yle silin
İnsanın kendisini merkeze alarak, o ana kadar farkına varmadığı olumsuz duygularından arındırmaya yönelik terapilerden biri nefes terapisi… Ancak Vizyon Atölyesi Koçluk ve Danışmanlık Merkezi, diğer nefes terapi merkezlerinden farklı olarak terapiye meditasyon ve vizyon koçluğu adı verilen yaşam koçluğu çalışmasını da dahil ediyor. Bu terapi önce kişinin hayatta gerçekte ne istediğini ve bunun için neler yapması gerektiğini adım adım gösteren bir koçluk çalışmasıyla başlıyor, iyileştirmeye yönelik nefes terapisi ve ardından meditasyon çalışmasıyla devam ediyor. Nefes terapisi ise terapinin en can alıcı bölümü. En az 7 seans, ideal olarak 10 seans alınan, haftada 1 alınmak üzere yaklaşık 2 saat süren bu 3 parçalı terapi sonrasında kişiler, günlük yaşamında stresli durumlarda kendini kasmamayı, duygularını yönetmeyi öğreniyor. Peki nasıl?
Nefes terapisini ‘bilgisayarımıza bir virüs girdiğinde ona format atan bir program’ olarak tanımlayan Vizyon Koçu ve Nefes terapisti Gülçin Karasulu, “Stresli anlarda beyindeki Amigdala bölgesi dengesizleşir, nefes bu bölümle birlikte stresi dengeleyen parasempatik kasların devreye girmesini sağlar. Terapi sırasında nefesi vücudun blokaj noktalarına, akupunktur bölgelerine kadar ulaştırarak, rehberlik ederek ve duygu yönetimi sağlayarak olumsuz kayıtların devredışı kalmasını sağlarız” diyor. ‘Olumsuz kayıtlar’ denince merakla bir duruyoruz öyle değil mi? Karasulu devam ediyor: “Günlük hayatta her korktuğumuzda, heyecanlandığımızda ve stres yaşadığımızda vücudumuzu kasarak nefesimizi farkında olmadan tutarız. Nefesimizi tuttuğumuz her an ise vücudumuza olumsuz bir kayıt olarak girer. Oksijeni vücudun bloke edilen alanlarına tam anlamıyla ulaştırdığımızda ise taze nefesle iyileşmeyi sağlarız.”
Stresi siz unutsanız, vücudunuz unutmuyor
Stresle kastığımız tüm kasların ve baskıladığımız tüm bölgelerin terapi esnasında adeta ‘Ben buradayım’ dediğini söylemeden geçmeyelim. Terleyip toksin atmaya da neden olan terapi sırasında karnınızın ağrıdığını, hatta ağız bölgenizin kasıldığını hissediyorsunuz. Karasulu’ya göre bu, günlük hayatta söyleyemeyip içinize attığınız veya hazmedemediğiniz konulardan kaynaklanıyor. Özetle, siz her ne kadar yaşadığınızı unuttuğunuzu düşünseniz de vücudunuzun hafızası öyle söylemiyor. Terapilerin sonunda tüm bu etkilerden arınıp, duygularınızı nasıl yönetebileceğinizi öğreniyorsunuz.
2- Kontrolü bırakmayı Tango Terapi ile öğreniyoruz
Türkiye’nin en unutulmaz dizilerinden ‘Aşk-ı Memnu’da Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ’un tango sahnesini unutmadığınıza eminiz. İki ünlüyü bu sahne için 4 gün boyunca çalıştıran, ayrıca Hazal Kaya, Ataol Behramoğlu ve Berrak Tüzünataç gibi isimlerle çalışan Tango eğitmeni İrfan Yüksel, Tangojean ile 13 yıldır hizmet veriyor…
Dizilerde ve medyada aşk ve tutkuyla anılsa da aslında tangonun özündeki formların cinsiyetçi olmadığını söyleyerek başlayalım. Tangonun genellikle aşk ve tutku klişesine sıkıştığını ancak gerçekte göz göze, burun buruna bir dans olmadığını belirten Yüksel, bu terapinin kadın ve erkeklerin kendi hayatlarına 6 aydan sonra uyarlamaya başladıkları, onlara ilişkiler ve iletişimle ilgili çok şey öğreten bir terapi modeli olduğunu söylüyor. Tangoda genellikle erkeklerin dansa davet eden ve yönlendiren taraf olduğunu, kadınların ise eşlikçi olduğunu hatırlatan Yüksel, “Kadınlar günlük hayatta o kadar kontrol etmeye ve yönlendirici olmaya alışmışlar ki, tangoya ilk başladıklarında ipleri bir türlü bırakamıyorlar. Erkeklerse ilk başlarda yeteri kadar esnek ve yaratıcı olmayabiliyor. Taraflar, tango sırasında rolleri zaman zaman değişerek, bunun faydalı ve konforlu bir şey olduğunu deneyimliyorlar. Çünkü dersler sırasında sabır göstermeyi, beklemeyi, ne zaman durup ne zaman ipleri eline alması gerektiğini, bunların hepsinin bir zamanı olduğunu anlıyorlar. 6 aydan sonra kendi hayatlarında da bunu deneme eğilimi ortaya çıkıyor” diye konuştu.
Yüksel: “Acelecilik, bencillik 6 ayda törpüleniyor”
Tango terapinin kendimizi ifade etmek ve karşımızdakini anlamakla ilgili yeni bir metod sunduğunu belirten Yüksel, “Konsantrasyonu sağlarken soyutlanıyorsunuz. Ancak adımlarınızı içinizden sayarak değil, karşınızdakini çok iyi gözlemleyerek kendinizi ona uydurarak atmanız gerekiyor. Bu yüzden karşınızdakini anlamak konusunda daha özenli olmayı öğreniyorsunuz. Bu sabır ve odaklanma işi olduğundan günlük hayatta başkalarını çok dinlemeyen ve dediğim dedik insanlar tangoda duvara ilk etapta zorlanıyor. Aceleci, tez canlı insanlar hemen uyum gösteremiyor. Ama beklemeyi, müziği duymayı, partnerini dinlemeyi ve esnekliği öğrendiğinde, bunun faydasını görüyor ve kendi hayatına da bunu otomatik olarak uyarlayabiliyor.”
3- Öfkeyi azaltmanın formülü Kahkaha Terapisi’nde!
İngiliz komedyen Charlie Chaplin’in dediği gibi ‘Gülmeden geçirilmiş bir gün, boşa geçmiş bir gün’. Ancak araştırmalar gösteriyor ki, hepimiz doğal kahkahalar atmakta o kadar başarılı değiliz… Kahkaha terapisti Eser Mutlu ise tam bu noktada, öfke ve stresi ‘kahkaha’ atarak azaltmak için eğitimler veriyor. Mutlu’ya göre, Kahkaha Terapisi, hiçbir neden olmadan pranayama nefes teknikleri ve kahkaha egzersizlerinin birleşmesi ile gerçeğe dönen kahkahalar sonucunda duygu durumunu değiştiren en son kişisel tekniklerden biri… Kişinin kahkahayı içsellleştirmesi ve kendi kendine bu tekniği uygulayabilmesi için 90 dakika süren en az 4 seansa katılması gerektiğini belirten Mutlu, “Dört aşamadan oluşan seanslarımızda birinci bölümde doğru nefes ve nefes egzersizleri, daha sonra kahkaha egzersizleri ve nedensiz kahkahalarla kahkaha meditasyonu ve rahatlama dersleri veriyoruz” diyor.
Kahkaha terapisinin stres, öfke kontrolü, kötü alışkanlıklarını değiştirme ve hatta kilo kontrolünde etkili olduğunu söyleyen Mutlu, kurumsal seanslarda ise öğrenmeyi tetikleyici, grup dinamizmini arttırıcı ve ekip ruhunu geliştirici ve yaratıcılığı arttırıcı etkileri olduğunu belirtiyor.
Hamile annelere kahkaha seansı yakında geliyor
Türkiye ve yurtdışında Uluslararası Sertifika Eğitimi verdiğini söyleyen Mutlu, sertifika verdiği 150 kahkaha lideri arasında psikologlar, hemşireler, ebeler, yoga eğitmenleri, tiyatro sanatçıları, drama eğitmenleri, yaşam koçları, nefes koçları ve doktorların yer aldığını söyleyerek ekliyor: “Hamile annelerle yurtdışında özel kahkaha seansları yapıyoruz. Yakında bu özel seanslar Türkiye’de de başlayacak.”
4- Biliçaltımızdaki sembolleri Sanatla Terapi ortaya çıkarıyor
Resim, müzik, seramik çamuru, kil gibi sanatsal ve yaratıcılık içeren malzemeleri kullanarak insanları tıkanmışlık, yorgunluk, mutsuzluk duygularını azaltan bir başka terapi şekli ise ‘Sanatla Terapi’. FLOW Coaching International’dan Sanat Terapisti Talya Vardar, dokunsal, görsel, işitsel ve düşünsel öğrenme becerilerine göre, kişinin neye daha çok tepki verdiğini gözlemleyerek kişiye uygun malzemeyle ve kurguyla terapi gerçekleştirdiklerini söyledi.
Sanat terapisinin psikoloji ile sanatın ortak disiplini olduğunu belirten Vardar, konuşma terapisinin eşlik ettiği bu seanslarda kişinin, bilinçaltından çıkagelen sembollerin ortaya çıktığını söyleyerek konuyu örneklerle anlatıyor: “7 yıl kadar önce çalıştığım bir danışanım kambur yürüyordu. Biz bir seansta onun gelecekle ilgili planlarını çalışırken, yaptığı resim aracılığıyla bedeninde bir ağırlık hissi taşıdığını fark etti ve bu yükü 12 yaşından beri taşıdığını hatırladı. Bu yükün ne olduğu üzerinde çalışınca ebeveynlerinden birisi ile ilişkili olduğu ortaya çıktı. Yük üzerinde birkaç seans çalıştıktan sonra danışanım artık kambur yürümüyordu. Yine örneğin, bir danışanım eşiyle ayrılmak üzereydi. Ayrılma kararı da kendisine aitti. Bir seansta idealindeki ilişkiyi resmetti, tanımladığı ilişkiyi zaten yaşadığını farkettiği andaki şokuna tanık olmak çok keyifliydi. Biz bilmeden önce bilinçaltımız ne istediğimizi biliyor, ancak biz ezber kalıplarımızla; bazen de mahalle baskısıyla aslında özümüzle çelişen seçimler yapıyoruz.Sanatla terapide kişi bilinçaltındaki sembolleri ortaya çıkarttığında, kendisiyle gerçek bir buluşma yaşıyor ve o zaman seçimlerini özgürce, olması gerektiği gibi yaşıyor.”
5- Doğum sonrası rahatlamanın yolu Refleks Terapisi’nde
Yüzde, elde ve ayakta bulunan özel noktalar ve bölgeler uyarılarak, beyin ve merkezi sinir sistemini rahatlatmayı sağlayan ‘Refleks terapi’, kas hastalıklarından algılama ve dikkat eksikliğine, stres yönetiminden yorgunluk ve migrene kadar pek çok problemi çözüyor. İlk ortaya çıktığı yer olan İspanya’da Refleksolog Lone Sorensen tarafından 25 yıl önce geliştirilen bu yöntemin uygulandığı dünyada 35’ten fazla ülkede faaliyet gösteren enstitünün Türkiye’deki eğitmeni ve tedavinin uygulayıcısı ise Anima Rapha Manuel Terapi ve Refleksoloji Merkezi Yöneticisi Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa…
Stres şikayeti ile birlikte baş ağrısı, migren atakları ve boyun ağrısını yaşayan pek çok kişinin seans sırasında uyuyakalacak kadar rahatladığını söyleyen Şenbursa, “Refleks Terapi seansları değerlendirme sonuçlarına göre kişiye özel planlanır. Hemen ilk seansın ardından kişiler tedavinin etkilerini görmeye başlarlar. Vücudun verdiği cevaba göre tedavinin süresi belirlenir. Örneğin stres, anksiyete gibi şikayetleri olan kişiler haftada 1 veya 2 gün şeklinde takip edilir. Vücut, tedavi sonrası durumunu kendi kendine sağlamayı başarana kadar tedaviye devam edilir” değerlendirmesinde bulundu.
Problemlerin en çok ortaya çıktığı dönemlerin hamilelik ve doğum sonrası dönem olduğunu söyleyen Şenbursa, “Gebelik ile birlikte ilk 3 aydaki hormonal değişiklikler ciddi baş ağrılarına yol açar. Yorgunluk ve uykusuzluğa neden olur. Yüzden, elden ve ayaktan verilen doğru uyarılar hormon seviyelerini düzenlenmesini sağlar. Böylece ağrıya yol açan faktörler ortadan kalkar” diyor…
6- Meditatif dansla sadece hislere konsantre olun
Sinan Temizalp tarafından geliştirilen medidatif dans, klasik bale, modern dans, yoga ve meditasyonun bir karışımı ve ilhamını Mevlevi dervişlerinden alıyor. Dansın terapi için, ritüel ve sembolik olarak kullanıldığı bir hareket meditasyonu olan Sufi dansı, terapide içe yönelmek için diğer terapi çeşitlerinden özünden gelen mistik bir yol sunuyor. Hislere konsantrasyonu mümkün kılan bir özel terapi şekli olan meditatif dansın duruşu düzeltmek, vücut bilinci ve kondisyonu oluşturmak, meditasyon ve odaklanma gibi evrelerden oluştuğunu söyleyen Sinan Temizalp, “Biz meditatif dans tekniğinde mükemmel duruşu oluşturmak için birçok teknikten, klasik bale matematiğinden, çağdaş tekniklerden, yoga ve meditasyondan yararlanıyoruz. Kişiler varlığını bile bilmediği kaslarının farkına varıyor” diyor.
Mercan Dede gibi tasavvuf müziğinin çağdaş yorumlarını kullandıklarını belirten Temizalp, şöyle devam ediyor: “Sırt sorunları varsa önce farklı gruplarla terapi amaçlı geliniyor. Sonra hep birlikte akışkan hareket, dans, denge çalışmaları ve dansa geçiş yapıyoruz. Mükemmel duruş ve form duygusu, esneklik, özel bir kas yapısı kazanmak ve sağlıklı yaşam için vücut ve nefes bilinciyle kontrolü ele almak hedefleniyor.
Çeşitli merkezlerde ve şehirlerde ve Avrupa ve Amerika’da birçok uluslararası festival ve programda workshop ve seminer veren Temizalp, ameliyatların kesin çözüm olmadığı fıtık için, duruşu ve kas yapısını yeniden yapılandırarak, esneklik ve nefes bilgisi kazandırarak kesin çözüm sağladıklarını, ayrıca panikatak, bipolar ve depresyonda, kalp damar, tansiyon sorunlarında da önemli gelişmeler sağlayabildiklerini sözlerine ekledi.
7- İngiltere’nin en iyi aile etkinliği Türkiye’de: Dance with Babies!
Bebeğiniz var ve onu bırakıp kendinize özel rahatlatıcı bir aktivite yaratamıyorsanız, doğum sonrası sıkıntılardan arınmak istiyorsanız, artık bebeğinizle hatta eşinizle birlikte gelip beraber dans edebileceğiniz bir rahatlama tekniği var… Bebekli ve çocuklu aileleri dansın ve birlikte hareket etmenin gücü ile buluşturarak, gelecek nesillere ilham veren aileler yaratmayı hedefleyen uluslararası dans etkinlikleri, “Dance with Babies” ve “Dance with Toddlers”; İskoçya, İngiltere, İtalya, Meksika, ABD, Romanya ve İsviçre’den sonra şimdi Türkiye’de. Salsa, Cha cha, Rock’n Roll, Klasik Bale başta olmak üzere 7 farklı dans stilini fitness hareketleri ile biraraya getirerek ailelerle buluşturan ve İngiltere’de geçen yıl en iyi aile etkinliği ödülünü alarak CID ve UNESCO tarafından da tanınan etkinliğin Türkiye ayağı 2013 yılında Profesyonel Dansçı ve Uzman Eğitmen Selen Yılmaz tarafından kurulmuş.
Ailelerin Türkiye’de eğitimler için başvurabileceği isimlerin başında ise eğitmen Sebahat Bağbars geliyor. Bebeğin güvenli taşınması, anne ve bebek sağlığı, kanguru ile yapılan egzersizlerin güvenli ve keyifli şekilde uygulanması konularını da içeren kapsamlı bir eğitim programından geçen Bağbars, şu an Türkiye’de bu dans programlarını veren 5 eğitmenden biri. Gazeteci ve Pr danışmanlığı mesleklerini de yürüten Bağbars, dans programının ilk adımı olan ‘Dance with Babies’in 0 – 18 aylık bebekler ve ebeveynleri kapsadığını, ardından 18 ay-5 yaş arası çocuklar ve ebeveynleri için hazırlanmış bir dans programı olan Dance with Toddlers’ın geldiğini aktarıyor. Her iki programda da sadece ebeveynler değil çocuklarla iletişim halinde olmaktan mutluluk duyan, bakıcılar ve akrabalar dahil herkesin faydalanabildiğini söyleyen Bağbars, “Anne ve bebekleri, kendileriyle aynı duyguları taşıyan diğer anne ve bebeklerle dans ederken müthiş eğleniyor ve rahatlıyor. Bebekleriyle iletişime geçerken duruşlarını iyileştirmeyi ve bedensel farkındalığı da sağlıyoruz” diyor. Bağbars, program sürecinde yer alan hafif egzersizlerin özellikle doğum sonrası formunu korumak isteyenlere de faydalı olduğunu sözlerine ekliyor.
8-Atla Terapi pozitif enerji ve kendine güveni sağlıyor
Bir atın dakikada yaklaşık yüz titreşimsel sinyali biniciye aktardığını ve atın sıcaklığının insan sıcaklığına nazaran 1.5-2C° daha yüksek olduğu için ‘ısıtmalı masaj aleti’ görevi gördüğünü biliyor muydunuz? ‘Hipoterapi’ olarak adlandırılan atla terapi, kişileri rahatlatmanın yanında pek çok psikolojik ve biyolojik faydaları da beraberinde getiriyor. Bahçelievler Değişim ve Gaziosmanpaşa Beyaz Değişimler Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nin kurucusu Kadriye Özpıranga, at üstünde egzersizleri kapsayan ‘hipoterapi’nin vücudun dengede kalma bilinciyle tüm büyük kas gruplarını çalıştırdığını, konsantrasyon eksikliği, omurga rahatsızlıkları, beyin yorgunluğu gibi pek çok rahatsızlığa iyi geldiğini belirtiyor. Atların çok güçlü bir biyoenerji alanına sahip olduklarını, atların yunuslarla birlikte doğada insana pozitif enerji aktarabilen iki canlıdan biri olduğunu vurgulayan Özpıranga, hipoterapinin bilinçli yapılması gereğine de dikkat çekiyor.
9- Bana rüyanı söyle, sana nasıl düzeleceğini söyleyeyim!
Psikiyatrist Doç. Dr. Nusret Kaya’nın seanslarla uyguladığı ‘rüya terapisi’, kişileri rahatlatan terapiler arasında.Klasik bir rüya tabirinden farkı olarak rüya analizleri, takıntılarımızı ortaya çıkarıyor. Nusret Kaya, beynimizi bir buzula, bir Aysberg’e benzetiyor. Buzulun üstünü hepimiz biliyor, görüyoruz. Ama, ondan çok daha büyük ve derin olan, altını görmediğimiz için, daha kapsamlı, daha büyük ve daha derin olduğuna hiçbirimiz inanmıyoruz. İşte, Nusret Kaya’ya göre önemli olan buzulun altını incelemek ve çözümlemeye çalışmak. Üst beynin aksine, duygularımız başta olmak üzere, sezgisel iletişim ve güçlerimiz ise alt beynimizle bağlantılı. Yani, alt beyin, tüm duygularımızın ve içgüdülerimizin kaynağını oluşturuyor. Bir ya da birbuçuk saat süren, genellikle 2-3 seansı takıntılardan arınmaya yeterli olan rüya analizinde, eğitim ve çevresel durumunuz ne olursa olsun, ilk görüşme “bilgi verme” seansından oluşuyor.
Bu seansın sözel kısmı, psikiyatristinizle yaptığınız “genel sohbet” anlamında işleniyor. İlk seansın sonunda, uykudan önce baş ucunuza bir kağıt kalem koymanız ve ne kadar garip, saçma, ayıp, komik olursa olsun, hatırlayabildiğiniz tüm rüyaları, uyanır uyanmaz ya da en geç kahvaltıdan önce, tüm ayrıntılarıyla yazmanız öneriliyor. Yani, rüyalarınızı üst beyin tam olarak devreye girmeden yazmanız şart. Aksi takdirde, üst beyin devreye girdiğinde rüyalarınızı yorumsuz olarak yazmanız mümkün olmayabiliyor. Ayrıca rüyalarınızı kimseye anlatıp, yorumlatmamaya da özen gösterin. Çünkü yanlış bir yorum, alt beyninizin takıntılarının artmasına yol açıyor.
Yazdığınız rüyaların sayısı 5-6′ ya ulaştığında ikinci seansın başlaması için doktorunuzdan randevu alıyorsunuz. Bu seansta 3-4 rüya analizi ağırlıklı seans yapılıyor, şuuraltı ile buzulun altından bahsediliyor. Bunun sonucunda ise alt beyin takıntılarına inme imkânı yakalanıyor. Alt beyin takıntılarınızın farkına vardıkça, onların yumuşamaya başladığını izliyorsunuz. Son seans çalışması ise özel olarak geliştirilen bir alt beyin çalışmasından oluşuyor. Seçilmiş ses ve müzik eşliğinde yapılan uygulamalar, rahatlamanızı sağlıyor ve iyileşmenize yardımcı oluyor.
10- Hindistan kökenli Brahma Kumaris ile zihne yolculuk
İngiltere ve Hindistan’da büyük yerleşimleri olan, 100 ülkede gönüllü faaliyet gösteren Brahma Kumaris Ruhsallık Okulu, gönüllü eğitmenlerle Türkiye’de 1999 yılından beri faaliyet gösteren farkındalık seminerleri düzenliyor. Brahma Kumaris Meditasyon ve Kişisel Gelişim Derneği’nin Şişli, Göztepe, Kavacık; Ankara, İzmir ve Antalya’daki temsilciliklerinde seminerler ve meditasyonların ücretsiz olması, sistemi diğer alternatiflerden ayırıyor. Katılımcıların bağışları ve gönüllü hocaları vasıtasıyla büyüyen seminerlerde 3 saatlik sessizlik seansı da düzenleniyor, tamamen doğaya yönelten seminerler ve ‘Ben Kimim’ konulu meditasyonlar da…
Merkezlerde paylaşılan meditasyonun ismi ise Raja Yoga Meditasyonu. Amacı ise “zihnimin kralı olmalıyım” diyerek kişinin kendi zihnini kontrol altına almasını sağlamak… Seminerlerin önemli ve içe baktırıcı sorularla kişinin kendine yönelmesini desteklediğini söyleyen eğitmen ve Yaşam Koçu Neşe Akar, “Burada nasıl meditasyon yapılır, nasıl olumlu düşünülür, stresle baş etme yolları, öz saygıyı mümkün kılmak, öfkeyi yönetebilmek, duygusal zekayı artırmak, insanlarla ilişkilerimizi geliştirmek üzerine seminerlerde çok şey öğreniliyor ve ücretsiz seanslar kulaktan kulağa yayılıyor. Seanslara katıldıktan sonra sabah saatin 5.30’unda o günle ilgili bir olumlama mesajı katılımcılara gönderilmeye başlanıyor” diyor. Akar, merkezin programlarını aylık belirlediğini ve site üzerinden duyurduğunu sözlerine ekliyor.
Röportaj: Nihal Yuvacan